27 Ekim 2009 Salı

Yüzbinde Bir Buçuk


Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı Kadıköy'de üstüste 10 lig maçında mağlup etmesine bunca yıl içerisinde her yanından bakıldı aslında. Psikolojik, teknik, taktik, mental, bazal ..düşünebileceğimiz her yönden.
Ama hiçbiri Galatasaray'a çare olamadı.

Bir de saf olasılık hesabı yapalım ;

Fenerbahçe'nin bir sonraki maçta Galatasaray'ı yenme ihtimali ;saf olarak ; yani tüm diğer yukarda sayılan ve sayılmayan faktörlerden bağımsız olarak kaçtır ?
1 / 3 dediğinizi duyar gibi oluyorum ; Futbol 3 ihtimalli oyundur vesselam !

Peki Fenerbahçe'nin bundan bir sonraki sene de ;yani iki sene üstüste Kadıköy'de Galatasaray'ı yenme ihtimali kaçtır ?
(1 / 3) * (1 / 3) yani 1 /9

Kadıköy'deki 3.maçı da üstüste kazanma olasılığı da;
(1 / 3) * (1 / 3) * (1 / 3) yani 1 / 27

Ve sevgili serimiz 10.maça kadar bu şekilde sürdürüldüğünde Fenerbahçe'nin Kadıköy'de Galatasaray'la oynayacağı 10 maçını da üstüste kazanma ihtimali de
(1 / 3 üzeri 10 ) olarak ortaya çıkıyor.

Sonuç ;

2000 yılından 2009 yılına kadar Kadıköy'de oynanacak bütün Fenerbahçe - Galatasaray maçlarının ev sahibinin galibiyetle bitme ihtimali en saf haliyle ,

1 / 59049 ediyor ; başka bir deyişle neredeyse Yüzbinde Bir Buçuk

İşte Fenerbahçe'nin derby zaferlerinin Da Vinci Şifresi..

Fenerbahçe imkansızı başardı denebilir..
Bunu daha önce lig tarihinde başka hiçbir takıma karşı başaramamış olması da bunu destekler.
" Yüzbinde bir olacak şey ! " deriz ya ;
Bu da Yüzbinde Bir Buçuk olacak şeydi ;
Ama oldu işte;
Futbol da bu yüzden güzel..

Millwall'lu Galatasaraylılar


Millwall taraftarları İngiltere'nin en agresif ,en holigan ruhlu taraftar gruplarından biri hatta ilki olarak bilinir. Hatta, Millwall'un en ateşli taraftar grubu "Bushwackers"ın maçlardan önce ve sonra neler yaptığı, kavgaları ve futbola, taraftarlığa bakış açıları da " Football Factory " adlı roman ve bu romandan uyarlanan filme konu olmuştur.



İşte bu aynı Millwall bu sezon İngiltere 1.Ligi'nde mücadele ediyor ve hafta sonu tanıdık bir ekip , Leeds United ile kendi sahaları The Den'de karşılaştılar.

Maçtan ajanslara düşen haberin başlığı ise :

" Millwall , Galatasaray forması giyen taraftarını bulup cezalandıracak "

Böyle bir reputasyon sahibi olmak ne kötü gerçekten..
Üstünden 9 yıl geçti ama Avrupa futbol kamuoyunda , özellikle de İngiltere'de Galatasaray taraftarları ve dolayısıyla Türkler hala katil , bıçakçı taraftarlar olarak anılıyor ve bu böyle de gidecek.

Millwall taraftarı da , rakip Leeds'lileri kızdırmak için giydiği Galatasaray formasıyla birisini bıçaklar gibi hareketler yapmış ve Leeds taraftarı çileden çıkmış. Millwall yönetimi şimdi kamera görüntüleriyle tespit edilen bu taraftarı arıyor ve stada girişini yasaklamak ve ceza vermek için gerekli işlemleri yapıyor.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Fenerbahçe 3 - Ezeli Rakibi 1


Bir Galatasaraylı olarak dün geceki maçı FB'li Serter kardeşimin yolladığı bu karikatürle yorumluyorum, fazla yazıya söze falan gerek yok bunun üstüne ;

Liverpool 2 - Man. United 0


Rafa Benitez, sir Alex Ferguson'u 3.kez üstüste devirdi dün akşam. Hem de Liverpool son 4 resmi maçını kaybetmiş, bu süreçte moral olarak dibe vurmuş ve sahaya can damarı, kaptanı Steven Gerrard'dan mahrum çıkmışken..

Müthiş bir mücadeleydi öncelikle..İnanılmaz yüksek bir tempo , üst düzey bir mücadele ve son anına kadar bitmeyen bir heyecan. İki takım da dünyanın en iyi 5 takımından 2'si gibi oynadılar.


Liverpool'a maçı inanılmaz disiplinli ve iyi oynayan savunmacılarının performansı getirdi. Yaşlı kurt Jamie Carragher olağanüstüydü, Agger de öyle. Rooney ve Berbatov fazla bir delik bulamadılar son 20 dakikaya kadar. Son 20 dakika büyük bir baskı kurup pozisyonlar ürettiler ama atamayınca kontrada yakalandılar Ngog'a..

Mascherano orta sahayı sırtladı , hem top kaptı hem de tüm kaptıklarını olumlu kullandı. Benayoun da bu sezon iyice yıldız futbolcu olma aşamasını kaydetti. Liverpool'u orta sahadan atağa götüren adam oldu. Tek sorunu hala topla biraz fazla oynaması. Torres bir takımın forvetten beklediği herşey ve daha fazlası.

Bir de balon konusu vardı yine yeşil çimde ; Manchester taraftarları Liverpool'un geçen hafta Sunderland'den yediği gole gönderme yapmak için deniz toplarıyla gelmişlerdi maça..Özel güvenlikler bütün maç o deniz toplarını sahaya attırmamak , atılanları da patlatmakla meşguldü..

Liverpool ve Benitez hayata döndü bu maçla ;
You'll Never Walk Alone !

21 Ekim 2009 Çarşamba

Unite Against Racism


UEFA'nın sosyal sorumululuk konseptlerinden biri ;

Unite Against Racism ..


Yalnız burada sloganın muhataplarından siyahi Lyon'lu arkadaşımızın boş bakışları beni cezbetti. Bu adam bu halle bu maçı iyi çıkarmış !

D Smart'ta Şampiyonlar Ligi Festivali


Bu dijital platformlar futbol olmasa batar hatta hiç kurulamazdı diye düşünüyorum.

Her yeni şifre kutusu veya platform çıktığında itinayla önce iki hafta direnip sonra alan futbol bağımlılarındanız tabii..Sonuçta evdeki dekoderler bölümüne D Smart'ı da katmak zorunda kaldık. Dün de ilk kez Şampiyonlar Ligi maçlarının yayınında seyrettim kendisini..

İnanılmaz güzel bir yayındı. Önceki yıllarda Şampiyonlar Ligi'nin tadını yeteri kadar çıkaramamışım diye düşündüm maçlar bitince , öyle güzeldi.

Stüdyodan yapılan bir yayın ve ekranda Şampiyonlar Ligi'nde oynanan tüm maçların görüntüleri var arka tarafta ; bir tane ana maç yayını var (dün için Barca-R.Kazan) ama bir yandan da hangi maçta gol olursa aynı anda o maça bağlanıyoruz merkez stüdyolarından. Eskiden Cenk Koray'ın Tele Pazar'ı vardı, onun şampiyonlar ligi versiyonu. Gerçekten büyük bir keyif ve organizasyonun büyüklüğünü daha da iyi yaşıyor insan. Tüm maçların heyecanına hakim olabiliyorsun.

Dün gece de ekstra heyecanlıydı maçlar ;
Urziceni Glasgow Rangers'a deplasmanda azap oldu resmen ; 1 - 4 kazandılar. Bütün goller defans oyuncularından birine çarpı girdi gerçi ama Rangers'da bayaa bir taş yerinden oynar ,


Sevilla iğrenç formasıyla Stuttgart'ı deplasmanda dağıttı ; 1 - 3

Liverpool - Lyon maçı bir başka bombaydı. İlk yarıyı vasat bir futbolla 1 -0 önde bitiren Liverpool 75 ve 90+'da yediği iki golle Anfield'da Lyon'a 3 puanı verdi. Lyon'un ilk golünden önceki Reina'nın üstüste 3 kurtarışına yazık oldu.





Romanya'da Debreceni Fiorentina maçında da goller yağdı ; 3 - 4. Debreceni ilginç bir takım , ikinci yarı dar ettiler İtalyanlara sahayı ama beraberliği yakalayamadılar.

Barcelona 1 - Rubin Kazan 2


Dün gece Şampiyonlar Ligi maçları için İddia oynayanlar kuponlarında 1 maçı tutturabildilerse bile helal olsun diyeceğim..

Böyle sürprizlerle biten bir gece uzun süredir hatırlamıyorum. Neredeyse tüm favoriler kaybetti , ev sahipleri yıkıldı, her maç üst bitti.

Barcelona - Rubin Kazan maçı , tarihinde 3. şampiyonlar ligi maçını oynayan Rubin Kazan'ın bu kısa tarihe sıkıştırdığı ilk destanla bitti. Barcelona taraftarı için ise "şişerek biten bir gece" oldu. Maçın 75. dakikasında topla oynama yüzdesi Barcelona adına %79 , maçın skoru ise Kazan lehine 1 - 2 idi. Sonra Barcelona o yüzdeyi daha da yükseltti ,uzatma dakikalarında bile topu direkten döndü ama R.Kazan 3 puanı hem de Gökdeniz Karadeniz'in golüyle aldı gitti. İşte burası yeni bir paragrafı hak ediyor ;


R.Kazan'ın dün akşam Neu Camp'taki oyun planı Gökdeniz üzerineydi. Tek forvet arkası Dominguez ile çıkmışlardı sahaya ama esas gol planları Gökdeniz'in orta sahadan rakip defansın ara ve arkasına yapacağı koşulardı ve özellikle ikinci yarı muhteşem oynadı Trabzonlu; Barcelona rakip sahada 1000 pas yapıp bir arpa boyu gidemezken R.Kazan'ın topu tutup çalım atan tek oyuncusu, tek tehditiydi ,tehdit gerçek oldu sonunda.

Bazı durumlar bazı zamanlara denk gelince insanın bunun üstüne klişe edebiyatı yapması da neredeyse zorunluluk haline geliyor. Ben şimdi niye bu Gökdeniz'in Milli Takım'da olmayışını sorgulamayayım ki..Bu seviyelerde top oynayan ve bu kadar da etkili olan bu adamın Milli Forma hakkıydı diye düşünüyorum. Bu maçın tam Terim'in istifasının üstüne oynanmasını da Tanrı'nın hocaya bir şakası diye yorumluyorum..

Bir yorum da formalara..
Bu sene Barcelona'nın ince çubuklu home formasını hiç beğenmiyorum. Taklit gibi duruyor o efsane forma. Ama dünkü maçta R.Kazan'ın giydiği forma gördüklerimin en kötülerinden biri. Çirkin bir koyu yeşil , anneanne kumaşında bir t - shirt üstüne o red bull logosuna benzeyen dev logo..Bir de teknik direktörlerinin elindeki tespih ve ağzındaki dualarla tam İslam takımı olmuşlar.

20 Ekim 2009 Salı

Abdi İpekçi - Sıfır Seyirci Noktası


2010 FIBA Dünya Şampiyonası için geri sayıma başladık. Ev sahipliğimizn açıklandığı 2005 yılından bugüne kadar hazırlık ve altyapı çalışmalarında hep sınıfta kaldık. Planda olan bazı şehirlere hiç salon yapamadık , bazılarına da yapmaya başladık ama sonunu getiremedik.
Elimizde elmas gibi duran Abdi İpekçi Spor Salonu ise bir kez daha yenilendi.
Beko Basketbol Ligi'nin başlamasıyla birlikte de salon tekrar görücüye çıktı. Geçtiğimiz sezonlarda maçlarını Darüşşafaka Ayhan Şahenk'te oynayan Galatasaray ve Efes Pilsen de Fenerbahçe Ülker ile birlikte bu sezon Abdi İpekçi'de oynayacaklar iç saha maçlarını.

Bu haftadan belli olan birşey var ki ;yazık bu lige , bu oyunculara. Çünkü, neredeyse bütün sezon maçlarını 12.000 kişilik bu dev mabedde bomboş tribünlere oynayacaklar. O koca salon sadece Avrupa Kupası ve birkaç önemli derbi maçta dolacak ; diğer maçlarda ise oyuncu ve koçların sesini duyacağız dış ses olarak, bir de parkeden gelen ayakkabı gıcırtılarını..

4 - 5 bin kişilik kompakt iki tane salon yapıp (biri Avrupa, biri Anadolu yakasına)o salonlarda maçları oynatmak fikri herkesin aklına gelmiştir tabii ; ama ya politik ya ekonomik bir takım şeyler hep önüne geçiyor bu projenin. Anadolu yakasında Ataşehir civarına Fenerbahçe'nin kullanması için bir salon yapılıyor. Açılacağı tarihi bekliyoruz bakalım.

Bir de , maçlarda Beko'nun kinayeli bir reklamı dönüyor. Hem bizim ligimizin hem de Alman basketbol liginin sponsoru olan Beko , basketbola büyük yatırımlar yapıyor. Onlar da bu seyirci sorunsalının farkında ve reklamlarına da yansıtmışlar ;

Bomboş bir Abdi İpekçi görüyoruz , kamera Abdi İpekçi'nin kasvet dolu boş halini dolanıyor ve tag line çıkıyor ;

" Haydi salonlara ! "

Stankovic'ten Ders

Kalecilerin topla oynamadaki becerisi önemlidir. Topu bilen kaleciler vardır , bir de sadece tutan..
Mesela Kolombiyalı kaleciler genelde topu hem bilir hem de severler..Higuita, Cordoba, Martinez aklımıza hemen gelen örnekler.

İşte bunun önemini gözler önüne seren bir gol attı bu hafta Inter'li Dejan Stankovic.

Bu arada, Stankovic'in mükemmel oyun zekası ve muhteşem vuruş tekniğine de hiç lafım yok ; o da ayrı övgü konusu ama şu gol nasıl yenir ya ? Bir de Genoa taraftarı olduğunu düşün..

19 Ekim 2009 Pazartesi

12.Adam Dediğin


Cumartesi günü televizyon başında 30 yıldır yaptığım gibi futbol izliyordum.
Premier League'deki Sunderland-Liverpool maçı açıktı. Maç 0 - 0 devam ederken inanılmaz bir gol attı Sunderland. Aslında Sunderland attı bile diyemeyiz çünkü golde Sunderland'li oyuncular kadar Sunderland'li minik bir taraftarın da payı vardı.

Daha sonra göreceğimiz üzere, Sunderland kale arkasındaki bir ufaklık elindeki balonu sahaya fırlatıyor, balon Liverpool ceza alanına düşüyor ,gelişen Sunderland atağında da atılan şut kalenin yanından dışarı gitme yolundayken ufaklığın attığı balona çarpıyor. Balon bir yana, top bir yana ama daha da önemlisi Reina da balona atlıyor. Sonuç top Liverpool ağlarını taraftarın asistiyle buluyor. Hakem de golü veriyor.



Tabii, maçın iptali gündemde İngiltere'de. Sahada yabancı bir madde bulunmasına dair yönetmelik var sonuçta. Hakem balonu da toptan mı saydı nedir ?

18 Ekim 2009 Pazar

2009-2010 Sezon Başı Gözüme Çarpanlar

Turkcell Süper Lig'de 9 hafta geride kaldı. Fikir edinmek için yeterli sürenin geçtiğini düşünüyorum.

Hep 3 büyükler merkezli yorum ve yazılar okuyoruz. Ben de bu sezonun başında gözüme çarpan, sezonun geri kalanında da etkili olacağına ve ligin kaderinde rol oynayacağına inandığım isimlerden bahsedeyim ;



Ertuğrul Sağlam : İyi bir teknik adam olduğunu Bursa'da da ispatlıyor. Kayseri'de çok başarılı ve büyüklere meydan okuyan , sürekli başa oynayan bir takım yaratmıştı. Bu başarısı O'nu Beşiktaş'a götürmüş, orada da sonuç ve futbol olarak başarısız olmasa da daha önceki yazılarda sıkça belirttiğimiz büyük takımlarda çalışmanın teknik adamlığın iyiliğinin yanında başka özellikler de gerektirmesi nedeniyle ayrılmak zorunda kalmıştı. Beşiktaş'tan sonra gittiği Bursaspor'da da daha geçen sezonun son çeyreğinde fark yaratmış , UEFA'yı zorlamıştı. Bu sezon da aynı çizgiyi sürdürüyor ve zirve ikilinin hemen arkasına yerleşmiş durumda.



Thomas Doll : Ligimizin gördüğü kaliteli yabancı hocaladan biri. Kendisinin Bundesliga'da iş bulamama ihtimali de yok aslında ama yine bir İlhan CavCav başarısı olarak G.Birliğî'nin başına geldi bu sezon. Son 8 yılı uykuda geçiren G.Birliği'ni diriltti ve yine yukarılara oynayan, kolay kolay yenilmeyen bir takım haline getirdi. 2.haftadaki Beşiktaş maçında ligin en iyi Anadolu takımı olur dediğim G.Birliği çizgisini bozmadan devam ediyor.

Bu haftaya kadar ilgimi çeken , sizin de gözünüzden kaçtıysa takip edin diyeceğim oyuncular da şöyle :

Harbuzi (Gençlerbirliği)
Julio Cesar (Gaziantepspor)
Kahe (Gençlerbirliği )
Mustafa Pektemek (Gençlerbirliği)
Cangele (Kayserispor)
Hurşit (G.Birliği)
Turgay Bahadır (Bursaspor)
Volkan Şen (Bursaspor)
Simpson (Manisaspor)
Furkan Özçal (Kayserispor )

Bu adamlar takımları adına önemli işler yapıyor ve maçların skorunu değiştiriyorlar. Zaten bakarsanız hep üst sıralara oynayan Kayseri , Gençlerbirliği ve Bursaspor ağırlıklı bir tablo..

13 Ekim 2009 Salı

Fatih Terim Giderken


Fatih Terim bir kez daha tartışmalar , açık oturumlar eşliğinde gündemi sonsuz ve sadece kendisiyle meşgul ederek bırakıyor Milli Takım'ı .

Önce kendi fikrimi söyleyerek gireyim lafa ; 10 sene kalmalıydı belki. Yani bir süre biçmeye de gerek yok, uzun süre çalıştırmalıydı Milli Takım'ı. Ben zaten istikrardan yanayım her zaman ama konu Türk Milli Takım Teknik Direktörlüğü olunca ; bu ülkenin dinamiklerinde Fatih Terim'den daha iyi bu işi yönetebilecek , o koltuğu daha çok doldurabilecek ,tüm dış etmenleri daha iyi bastırabilecek ikinci bir adam yok bence.

Teknik Adam demedim , önce bu ortamdan etkilenmeyecek , medyayı karşısında hazırola getirtecek , neredeyse eleştirilemeyen bir konuma gelecek bir adam yok..Yani adamın teknik direktörlüğünde bitmiyor ki iş ; hatta oraya hiç gelemiyoruz neredeyse.

Ersun Yanal kötü teknik adam mı ?
Ertuğrul Sağlam ?
Hatta Rıza Çalımbay ?

Bence hepsi başarılar elde etmiş , teknik adamlığını ispatlamış insanlar ama büyük camialardaki iç ve dış rakiplerle , medyayla baş edemediler. Dik duramadılar , takımlarına bu ortamdan dolayı zarar gelmesine engel olamadılar.

Fatih Terim futbolcuğunda da büyük futbolcuymuş. Hatta kendi deyimiyle 2008 yazına Galatasaray O'nun kaptanlığında 14 yıl şampiyon olamamış ama o da bu dönemde kamuoyu baskısıyla baş etmeyi öğrenmiş. Türkiye'de Milli Takım ve 3 büyüklerde teknil adam olarak göreve getirilmek çok da büyütülecek birşey değil ; esas başarı orada yıllarca kalabilmek aslında. Başarılı olsan da , olmasan da zor bu! Hani başarılı oldum beni rahat bırakırlasr artık da diyemiyorsun. Meyveli ağacı da taşlamaya çalışıyorlar. İşte Terim'in UEFA'yı kaldırdıktan sonra uğraştığı suni jip gündemlerini hatırlayın..

Bu uzun girizgahı aslında lafı Fatih Terim'in dün akşam yaptığı basın toplantısına getirmek için yaptım. Medyanın önüne çıkmak , oradaki duruş , sorular karşısındaki jest ve mimikler ,vücut dili bunlar çok önemli özellikler. Adam olacak çocuğu burdan anlıyoruz aslında. Bir Bülent Korkmaz bana hiç Galatasaray Teknik Direktörü izlenimi vermedi mesela o duruş , o demeçlerle. Keza Skibbe , Lorant, Saftig , siz çoğaltın..
Terim, her basın açıklamasında olduğu gibi , dün de konuşması için uzun süre hazırlanmıştı. Kafasında sorulacak tüm soruları yanıtlamış , belki de daha da ileri gidip sorulmasını istediği soruları yakın olduğu gazetecilere kendisi vermiş , cevaplarını çalışmıştı. Ama kesin olan şey ; başarısız bir dönemin ardından yaptığı veda konuşmasında bile ortamın galibi , tek hakimiydi.

Belçika maçından önce devam edip etmeyeceği kararını Ermenistan maçından sonraki hafta açıklayacağını ifade etmiş ve ayrılmayacağına dair sinyaller vermişti ;
" Bu millete bir kupa borcum var " demişti..
Maç sonrasında yayıncı kuruluş Fox TV'ye verdiği flash interview'da da istifasıyla ilgili birşey söylemedi. Açıklamayı maçın ardından FIFA'nın düzenlediği resmi basın toplantısına biraktı.

Dünkü basın toplantısında bunu sordular ; İstifa kararını iki ropörtaj arasında mı aldınız diye..
Hoca da yine ders verdi ;
" Bu açıklamayı resmi ve genel basın toplantısında yapmam uygun olurdu. Yayıncı kuruluşa zaten bir kıyak geçtik , 11'i açıkladık ; Bu kıyak fazla olurdu.. "

Yani, adam bu kadar işin arasında bir noktada bunu da düşünüp planlıyor veya bunu O'nun için yapan bir ekibi var ve işlerini de iyi yapıyorlar.
Fiorentina'ya gitmeden önce Bologna maçı sonrası basın toplantısı da bu tip bir proaktif çalışmanın ürünüydü. İtalya'yı hedef koyan Terim , İtalyanları hem sahada devirmiş hem de çatpat İtalyancasıyla " Risultato Importante " demiş , bir yumruk da masada çakmıştı İtalyan basınına. Terim daha İtalya'ta gitmeden basın zaten hazırola geçmişti.

Severim , sevmem ; tarzını beğenirim beğenmem ama bence o koltuğu iyi dolduruyordu Terim..

MaraMessi veya MessiDona



Messi bu golleri atalı iki sene civarı oldu aslında ama bir yerlerde bu videoyu tekrar görünce paylaşmak istedim ;

İkisi de Arjantin 'li ;
İkisi de ufak tefek ;
İkisi de 10 numara ;
İkisi de ayrı ayrı insanlar için tarihin en iyi oyuncusu ;

Buraya kadar herşey ihtimali az da olsa olasılıklar dahilinde ;

Peki kariyerlerinin belli anlarında birbirinden 20 sene farkla iki insan böylesi tarihi iki golü neredeyse aynı kurguyla nasıl atar !!

İşte o da Tanrı'nın bize golü heralde !



Devler Ligi'ne Var Mısın Yok Musun ?


Acun'un yeni projesi Devler Ligi bu pazar start aldı..

Acun'un futbol camiasındaki eski yeni herkesle yakın olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta Rıdvan Dilmen, NTV ekibi, Arda Turan ve birçok ünlüyle fırsat buldukça gece 3-4 gibi uçuk saatlerde halı saha maçları da yapıyor. Bu proje de o maçların sonrasında limonata içip serinlerken çıkmıştır diye düşünüyorum. Çünkü adam medyada o kadar kuvvetli ve Türkiye o kadar Acun'un ağzının içine bakıyor.

Şimdi ; projenin kurgusu ,içeriği, çekimleri, kastı vs... ;bunlarla hiçbir sorunum yok. Hepsi dört dörtlük..

Ama; fikir genel olarak çok boş! Yani , aralarında halı saha maçı yapan 40 - 50 yaşlarında bir grup eski futbolcuyu izlemek prime time için ne kadar ilgi çekici olabilir ki?

Anneleriniz izlemek ister mi mesela ? Genel olarak kadınlar ? Futbolu sevmeyenler ?

Benim için ilginç olabilir ; ben o adamları futbol oynarken de izledim, bakalım ne hale gelmişler diyebilirim ama hedef kitle bayağı zayıf bence..

Olayın en çok kazananı bence Nike. Tüm takımları tepeden tırnağa giydirip futbol ürünlerinin geniş bir reklamını yapıyorlar.

Bir kazançlı da orada oynayan eski futbolcular!! Hiç yoktan halı saha maçı yapıp ceplerine milyarlar koyuyorlar. Maç başı galibiyet primleri var her maça..Bir de kazanan takımın her oyuncusu 100'er milyar alacak.

Beni de bir takıma alsalardı yaw !

Bir de, magazinsel bakalım ;

En magazin oyuncu : Tabii ki Tanju Çolak !


Sahada hiçbirşey üretemediğinden olsa gerek sürekli kameralara oynuyor. Kendi takım arkadaşlarına , Erman Hoca'ya, herkese bilinçsizce bağırıp duruyor.

En kıro karakter : Erman Toroğlu !

Hakemliği zamanında oyuncularla da böyle iletişim kuruyorsa ; dayak yemeden hakemliği bırakması mucize olmuş.


Hala Bitmeyenler : Oktay Derelioğlu , P.Van Hooijdonk gayet iyi durumdalar ama çiseler gibi yağsa da Sergen bir - iki hareketle insanı hala mest edebiliyor.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Genco Fanatiko

Aşağıdaki linkte yer alan videoyu izlemeniz gerek ;

Yazık mı diyim bu çocuğa ne diyim bilemedim!
Galatasaraylı futbolcu arkadaşlarıma sesleniyorum , bu çocuğu üzmeyin ya!

http://webtv.hurriyet.com.tr/category.aspx?cid=5&bid=1&hid=12627338

4 Ekim 2009 Pazar

Uzaylı


Bu resimdekinden türediğini düşünüyorum ;

Ülkemize gelmiş Brezilya Milli takımı apoletli, oynamış ve oynayan Brezilyalıları düşünüyorum , Brezilya'lı yetkililerin bu adamı görmediğini varsayıyorum,

Saygı duyulacak bir adam Alex De Souza,
Bizden de saygılar..

Uygun Senaryo


Son 7 yılını Sivasspor'u yaratarak geçiren Bülent Uygun bugün istifasını resmen açıkladı..

Bülent Hoca aslında zor durumda mücadele etmeyi seven bir insandır ve kolay kolay da bu durumda istifa etmezdi ; ancak Sivas yönetim kurulu'ndan bir yöneticinin geçen hafta kamuoyunun gaz vermesiyle yaptığı " istifa etsin değerlendiririz " açıklaması üzerine bu kararı almış.

Bülent Uygun için Sivasspor'un teknik direktörüydü demek haksızlık olur aslında ;
O Sivas'ın hem idari menajeri , hem futbol şube sorumlusu , hem antrenörüydü. Bütçeden transfere , sponsorluklardan ,idari ilişkilere kadar herşeyle ilgileniyordu.İşte böyle bir ortamda mucizeler yaratmışken bu tarz bir açıklamaya içerlemesini de anlayabiliyorum.

Bu arada çok yakında Bülent Uygun'u Trabzonspor'un başında görebiliriz. Bunu da hocanın en yakınındakilerden duyduk deyip önümüzdeki maçlara bakalım.