14 Şubat 2011 Pazartesi

"El Fenomeno" - Veda

Lakabı yakışan adamlar vardır ya ; işte öyleydi "el fenomeno", fenomen Ronaldo Luis Nazario De Lima..
Daha 17 yaşında giydiği Cruzerio A Takım formasıyla 32 maçta 34 gol atınca bir dönem Fenerbahçe'yi de çalıştıran Carlos Alberto Parreira tarafından 1994 Dünya Kupası için Brezilya Milli Takımı'na çağrıldı. Turnuva boyunca hiç oynamadı ama sonraki birkaç yıl içerisinde kendisini dünyanın zirvesine taşıyacak sürecin ilk tohumlarıydı o kulübede atılanlar. Brezilya, İtalya'yı finalde penaltılarla yenerken maç sonunda sevinçten ağlayarak Taffarel'e koşan eşofmanlı çocuktu Ronaldo..
O yaz, Avrupa yolculuğuna Hollanda semalarından başladı. Kendisi için 6 milyon dolar ödeyen PSV formasıyla mücadele ettiği 1994-1996 yılları arasında çıktığı 54 resmi maçta 57 gol gönderiyordu rakip filelere..Bu gollerin 30'unu attığı ilk sezonunda daha 18 yaşındayken gol kralı olmuş, sakatlıklardan dolayı 13 maça çıkabildiği 2.sezonunda ise 12 gol kaydetmişti.
1996 yazında ise yolculuk Neu Camp'aydı. 20 yaşına henüz girmiş olan Ronaldo için PSV'ye 20 milyon dolar ödüyordu Barcelona. Ligde 34 gol atıp bu sefer de La Liga'nın kralı ünvanını alıyordu, tüm kupalarda attığı gol sayısı ise 47'di. Barcelona, Ronaldo'nun golleriyle lig şampiyonu olamadı ama ispanya Kral Kupası ve Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nı kazandı. Ama 1996 yılının en önemli özelliği Ronaldo'nun henüz 21 yaşındayken FIFA Yılın Futbolcusu ödülünü kazanması ve bunu başaran en genç oyuncu olmasıydı.
1997 yazında Ronaldo, transfer görüşmelerinde Barcelona ile anlaşamadı ve Dünyanın en iyi futbolcusu ünvanıyla Inter'e transfer oldu. Bu sefer İtalya'da; ligde 25, toplamda 34 gol attığı harika bir sezon daha geçiren henüz 22 yaşındaki Ronaldo, Inter'le ligde 2.olurken, UEFA Kupası'nı kaldırıyor ve 2.kez üstüste FIFA yılın futbolcusu ödülünü kazanıyordu.
1998 yazında, Fransa'daki Dünya Kupası'nda, son şampiyon Brezilya'nın en büyük kozu da dünyanın tescilli en iyi oyuncusu Ronaldo'ydu. Finale kadar attığı 4 golle Brezilya'yı ev sahibi Fransa'nın karşısına çıkaran Ronaldo; finalden önceki gece hastalığa yakalanmış ve oynaması imkansız denirken, sponsoru Nike'ın baskısıyla ilk 11'de sahaya çıkmış ancak performans gösterememiş ve Fransa 3-0'lık tarihi bir galibiyetle kupayı kazanmıştı. Bugüne kadar her anıyla muhteşem olan kariyeri belki de bugünden sonra düşüşler göstermeye başlayacaktı.
Inter'deki 2.sezonunda sakatlıklardan dolayı 19 maç oynayabilmiş ve 14 gol bulmuştu.
Kasım 1999 ise Ronaldo için lanetin başlangıcıydı. Dizindeki çapraz bağları kopan Ronaldo, 6 ay sahalardan uzak kaldı ancak sahalara dönüş maçı daha büyük bir trajedi oldu ve aynı dizinden birkez daha sakatlandı. Bu 2. sakatlık sonrası tüm 2000-2001 sezonunu kaçırırken, 2001-2002'nin de büyük bölümünde oynayamadı.
Tüm bu talihsizliklerden sonra daha 26 yaşındayken futbol hayatı bitti mi denen Ronaldo, 2002 Japonya Dünya Kupası için kendisini hazırladı ve turnuvada attığı 8 golle gol kralı olup Brezilya'yı da şampiyonluğa taşıdı. 1'i grup maçlarında, 1'i yarı finalde olmak üzere Milli Takımımıza da 2 gol atan Ronaldo, finalde Almanya filelerini de 2 kez havalandırmıştı.
Bu muhteşem geri dönüş, ona 39 milyon € karşılığı Real Madrid'in kapılarını açtı. Real'deki ilk 3 sezonunda 68 gol kaydedip süper sezonlar geçiren Ronaldo, 2003-2004'te bir kez daha La Liga gol kralı unvanını kazandı.
2005-2006 sezonunda sakatlık kabusu bir kez daha başındaydı ve oynamadan geçen bir başka sezondan sonra 2007-2008'e de kötü bir giriş yapınca 2007'nin Ocak ayında AC Milan'a gönderildi. Bu arada, 2006 Dünya Kupası'nda da 4 gol kaydederek Dünya Kupaları'nda attığı toplam gol sayısını 15'e çıkardı ve tarihte Dünya Kupaları'nda en çok gol atmış futbolcu ünvanını da ele geçirdi.
Ocak'ta transfer olduğu Milan'da yarım devrede 7 gol atarak yine iyi bir başlangıç yapsa da 2007-2008 sezonunda da sakatlıklar yakasını bırakmadı ve az oynayabildiği sezonu sadece 2 golle tamamlayabildi.
2009 sezonunda Brezilya'ya dönen Ronaldo, Corinthians formasıyla 38 maçta 23 gol kaydettiği harika bir sezon daha geçirerek hem lig hem de kupayı kazandı.
Son iki yıldır yine sakatlıklarla boğuştu ve bir ay kadar önce artık bırakmak üzere son kez futbola döndü.
Toplamda ülkesi ve oynadığı kulüpler için 606 maçta 415 gol atan bu futbol fenomenine veda etme zamanı geldi.
Kendi adıma gözümün gördüğü en iyi futbolcudur Ronaldo. Dripling yeteneği, hızı, gücü ve bitiriciliği eşsizdir. Her süperstar gibi tadı damağımızdadır, orada da kalacaktır..

9 Şubat 2011 Çarşamba

Hak Mahrumiyeti Sorunsalı


Yine futbol az konuşulmaya başladı. Gündemde yine yöneticilerin, teknik adamların basın toplantıları, hakem ve Federasyon eleştirileri var. Takımlarının başarısızlığını başka yerlere çekmeye çalışan, kalbi takımları için atan taraftarlarının gözüne perde çekmeye, kendi beceriksizliklerini örtmeye, güneşi balçıkla sıvamaya çalışanlar var.

Bu ülke bu filmi çok gördü ; o kadar ki artık bu basın toplantıları tahmin edilebilir, ne zaman kimin yapacağı belli olan rutinler haline geldi. Sezonun ilk devresi bittiğinde sıralamada en altta olan, şampiyonluk şansından uzaklaşan büyük takımlar ikinci yarı başlamadan bir basın toplantısı düzenler ve hakemlerle federasyonu eleştirirler. Bu artık takımların devre arası kampı kadar olağan ve rutin bir gündem maddesi. Her sene aynı senaryoyu farklı renkler ve yüzlerle izliyoruz, dinliyoruz , peki sıkılmıyor muyuz?

Fenerbahçe'nin kendi aleyhine yapılan hataları topladığı videolu basın toplantısıysı aklıma gelen ilk örnek..Sanırım 2007-2008 sezonuydu.
Adnan Polat son 3 yılın felaketlerini her sezon en az bir toplatıyla hakemlere çakmaya çalıştı. Aman Ha, üstümüze gelmeyin, büyüklüğümüzle baş edemezsiniz dedi..

Yıldırım Demirören de harcadığı dolarlar puan getirmeyince Serdar Adalı'yı yolladı en son basının karşısına. Utanmadan, çekinmeden, tüm futbolseverleri ama özellikle kendi taraftarlarını aptal yerine koyarcasına "Hak-Hukuk" edebiyatı yaptı. Hakem Karabük'ü mü, Beşiktaş'ı mı yaktı, cevabı herkes biliyor, ondan bahsetmeye bile gerek yok. Ama daha önemlisi, provokasyonun en büyüğünün yapıldığını görmezden gelemeyiz. Fenerbahçe maçında stad dışında yaşanacaklardan sorumlu olmayacağız dedi ; "Neden sorumlu olacaksınız be adam?" diyemedi bir basın mensubu da.
"Soyunma Odası'na inilecekse, inmenin kralını biz yaparız" dedi ; "Kimse Patagonya'da mı yöneticisin be adam?" demedi..

Burada, problem Federasyon'un "Hak Mahrumiyeti" konsepti. Tamamen yanlış ve bütün bu saçma açıklamalrın yapılmasının nedeni bu yasa. Serdar Adalı çıkıp bu kültürsüz, spordan ve ahlaktan uzak, provokatif açıklamayı yaptığı için sadece belirli bir süre şahsi Hak Mahrumiyeti cezası alacak. Yani, protokole, Şeref Tribününe giremeyecek ama tribünde, locada veya herhangi bir yerde maçını yine stadda izleyebilecek.

"E kim ne ceza aldı bu işten o zaman ?"
Hiç..

Serdar Adalı konuştu, kamuoyunun gündemini 100 milyon Euroluk Beşiktaş'ın 10 milyonluk İBB ve Karabük maçlarındaki başarısızlığından, bu sezonun tamamındaki sefil performansından uzaklara çekti, kendi seyircisini provoke etti, hakemleri ve Federasyonu tehdit etti ; sonra sadece protokole girememekle kaldı..E bu da ona ödül aslında. Şeref Tribünü'nde şerefli ve ahlaklı insanlar da var ; onların yanında rahat edemez ki bu adam ve bunun gibiler. Küfür yok, kavga yok, mecburen centilmen olacaksın falan..Zor işler, öyle bünyede o tayt araya kaçar!!

Peki, bu adam Beşiktaş'ın yöneticisi değil mi? Yani, Beşiktaş Kulübü'nü temsil etmiyor mu? O zaman, bu hak mahrumiyeti cezalarını kulübe de ucu dokunacak, kulübün de ceza çekeceği bir formata sokmak gerekmez mi?
Yeni "Sporda şiddet" yasasında seyirciyi galeyana getirecek konuşmalar yapan yöneticiler hakkında da soruşturma açılması öngörülüyor ancak bu da yetmeyecektir. Tek çözüm, yöneticilerin temsil ettikleri takımların da sorumlu sayılmaları ve para, saha kapatma ve seyircisiz oynama gibi cezalar almasıdır..

Wembley - Mayıs 2011 Şampiyonlar Ligi Finali


Dünya futbolunun kulüpler seviyesindeki en önemli organizasyonu olan Şampiyonlar Ligi'nin finali bu sene 28 Mayıs'ta, dünya futbolunun en büyük mabedlerinin başında gelen Wembley'de oynanacak. 2011 finali,Wembley'de bugüne kadar oynanmış altıncı Şampiyonlar Ligi finali olurken, stad yeniden yapıldıktan sonra oynanan ilk final olma özelliği de taşıyor.

Finalin logosu da,Vivien Westwood'dan Savile Row'a, tasarımlarında geleneksel unsurları günümüzün modern motifleriyle harmanlayan ünlü İngiliz tasarımcılardan ilham alınarak, kupanın kulplarından tutan İngiltere'nin ünlü aslan figürlerini kullanarak hazırlandı.


Logoda kullanılan fontlar,Caslon ve Gill,İngiliz yazım sanatlarından kaynağını alan ve İngiliz literatüründe kullanılan tarihi yazı karakterleri. Finalin değişken ve öngörülemeyen ruhunu logoya yansıtmak amacıyla da logonun değişik kullanımlar için çeşitli varyantları hazırlandı.

İngiltere futbolunda sadece Milli Maçlara, FA Cup ve Lig Kupası finali ile Premier League'e yükselme maçlarına ev sahipliği yapan bu muhteşem yapı 92.000 kişilik kapasiteye sahip. 2003 yılında yıkılana kadar Queen'den Michael Jackson'a, Beatles'dan Oasis'e bütün efsanevi müzik gruplarının tarihi konserlerine de ev sahipliği yaptı.
"Mekan oynatıyor" diyolar ya ; burası orası işte..

2 Şubat 2011 Çarşamba

Smirnoff - Purity feat. Manchester United

2008 senesinde Manchester United ile 3 yıllık bir sponsorluk anlaşmasına imza atan Diageo, amiral gemisi Smirnoff'un yeni votkası "Purity" için Asya-Pasifik bölgesine hazırladığı reklam kampanyasında United'ın Asya'daki büyük popülaritesinden faydalanmak amacıyla takımın 3 yıldızı; Ryan Giggs,Ji Sun Park ve Rio Ferdinad'ın yer aldığı bir reklam filmi çekti.

Reklamda Manchester'ın yıldızları su üstünde ve altında sürreal bir futbol oyunu oynuyorlar..



Bizim THY'nin mi Manchester kullanımı daha iyi yoksa Smirnoff'un mu ?

1 Şubat 2011 Salı

Premier League'de Ocak Harcamaları

Premier League'de ara transfer dönemi, yaz transfer dönemini aratmadı..
Chelsea, Liverpool, Aston Villa gibi önemli takımlar ligin ilk devresinde büyük hayal kırıklığı yaratınca ara transferde açıklarını kapatıp 2.yarıya yeni umutlarla girme yolunu seçtiler.

İngiltere'de ara transfer çılgınlığının toplam bilançosu 225 milyon pound oldu. Bu rakam, geçtiğimiz sene Ocak ayında sadece 29 milyon pound'du. Bundan önceki rekor ise 2008 Ocak'ında harcanan 175 milyon pound'du.



Toplam transfer harcamalarının bu boyuta ulaşmasında transferin son günü önemli bir etken oldu. Liverpool ve Chelsea tarafından transferin bitmesine saatler kala sonlandırılan 4 transferin toplam bütçesi tam 125 milyon pound oldu ; zaten İngiliz takımlarının Ocak ayında haracadığı toplam paranın %80'ini de 4 takım ; Liverpool,Aston Villa,Chelsea ve Man.City; harcadı. Bu 4 takım hariç 10 milyon pound'un üzerinde harcama yapan takım da olmadı..

Luis Suarez : Ajax'tan Liverpool'a 22,6 milyon pound
Andy Carroll : Newcastle'dan Liverpool'a 35 milyon pound
Fernando Torres : Liverpool'dan Chelsea'ye 50 milyon pound
David Luiz : Benfica'dan Chelsea'ye 21,4 milyon pound


Premier League'de ara transfer döneminin diğer ilginç imzaları da şöyle :

Pienaar : Everton - Tottenham
Edin Dzeko : Wolfsburg - M.City
Darren Bent : Sunderland - Aston Villa
Michael Bradley : M.gladbach - Aston Villa
Jean Makoon : Lyon - Aston Villa
Paul Konchesky : Liverpool - Nottingham Forest
Dany Sturridge : Chelsea - Bolton
James Beattie : Rangers - Blackpool
Andy Reid : Sunderland - Blackpool
Sergei Kornilenko : Zenith - Blackpool
Obafemi Martins : Zenith - Birminghma City
Tuncay Şanlı : Stoke City - Wolfsburg
StepheN Ireland : Aston Villa - Newcastle
Eidur Gudjohnsen : Stoke - Fulham
Jermaine Jones : Schalke - Blackburn
Santa Cruz : M.City - Blackburn