27 Eylül 2009 Pazar

Söz Sırası - Murat Murathanoğlu


Turnuva süresince NTV ile anlaşan ve doyumsuz anlatımıyla maçları bize yaşatan sevgili Murat Abi'ye beni kırmayıp Euro Basket 2009 yazısı ile bloguma konuk olduğu için çok teşekkür ederim ;

İşte Murat Murathanoğlu'nun kaleminden 12 Dev Adam Poland 2009 ;


SO FAR YET SO CLOSE

Murat Murathanoğlu


Polonya’da elde ettiğimiz sekizinciliğe bakarak, 2010 Dünya Şampiyonasından pek ümitli olmayanlara bir şey diyemeyiz. Ancak her ne kadar madalyadan uzak görünsek de, şu bir gerçek ki İspanya ve Sırbistan maçlarına bakarak, hatta ve hatta Yunanistan ve Slovenya maçlarını da değerlendirmenin içine alarak çok da uzak olmadığımız konusunda kendinizi ve etrafınızdakileri ikna edebilirsiniz. Hangisi gerçek? Uzak mıyız? Yoksa sanıldığı kadar uzak değiliz de hatta yakın bile sayılır mıyız? İşte bir milyon dolarlık soru bu!

Genelde Avrupa Şampiyonaları ile Dünya Şampiyonalarını mukayese ettiğimizde, madalya açısından çok fazla bir şeyin değişmediğini, ancak Arjantin ve ABD’nin de katıldığı bir şampiyonada altın veya gümüşün Avrupa Şampiyonalarına göre daha zor olduğunu görebiliriz. Ancak Dünya şampiyona katılan bazı takımlar, Avrupa Şampiyonasına katılsalar gruplarını kesinlikle sonuncu bitirirler. Dünya Şampiyonaları için tam olarak daha kolay denilemez, ama belki tepeden aşağıya kadar Avrupa şampiyonalarında yer alan takımlar daha güç olarak birbirine yakın takımlardır diyebiliriz. 2010 için nerede olduğumuzu değerlendirirken, 2009 Avrupa Şampiyonasını doğru analiz etmemiz lazım.

Nasıl kağıt üstünde biz çok daha güçlü ve kariyerli isimlerden oluşan bir kadroyu bir araya getirebilecek durumdaysak, aynı şeyler rakiplerimiz için de geçerli. Her ne kadar şampiyon İspanya’nın süper yıldızı Pau Gasol ben 2010 da yokum demiş olsa da, bir yıl içinde çok şeyin değişebileceğini düşünüyorum ve Jose Calderon’u da kadrosuna dahil etmiş bir İspanya’nın daha da güçlü olabileceğini görüyorum. İkinci Sırbistan ise sakatlık veya aşırı formsuzluk olmazsa, kadroya bir tek Igor Rakocevic’i ekleyecektir. Coach Dusan Ivkoviv bu kadrosunu seviyor ve Rakocevic’den başka belki, belki Dusan Kecman veya Zoran Erceg ikilisinden birini eklemek isteyebilir. Üçüncü Yunanistan’da önemli ilaveler olabilir. Dimitris Diamantidis, Theodoros Papaloukas, Kostas Tsartsaris, Panagiotis Vassillopoulos gibi isimlerden bir iki tanesinin bile eklenmesi, Polonya’da yaşadıkları bazı sıkıntıların ortadan kalkabileceği anlamına gelir. Benzer bir şeyi dördüncü Slovenya için de söyleyebiliriz. Son anda sakatlan oyun kurucu Beno Udrih’in 2010’da olması 33 yaşında olacak cesur yürek Jaka Lakoviç’in bu kadar yıpranmayacağı anlamına gelir. Tabii bu turnuvada sakat olan Matjaz Smodis ve Goran Dragic’in sağlam olmaları bile Slovenya’nın gücüne güç katacaktır. Bench’lerine derinlik ve kalite kazandırmak için de Sani Becirovic, Radoslav Nesterovic ve Sahsa Vujanic gibi tecrübeli isimlerden uygun olan bir veya ikisini de takıma monte edilebilir. Beşinci Fransa’ya baktığımız zaman ilave edilebilecekler arasında seçenekler çok fazla. Mickael Gelabale, Joakim Noah, Mickael Pietrus, Johan Petro ve Alexis Ajinca gibi NBA oyuncularından seçilecek isimler bile Fransa’yı yukarılara taşıyabilir. Hırvatlar Avrupa altıncısı oldu, ama sanki belki de süresi dolmuş bir takım görüntüsündeydiler. Mario Kasun Milli takımı bıraktığını açıkladı. Taze kan olarak Stanko Barac, Damir Markato, Ante Tamic veya Marco Tomas gibi isimlere bakılabilir, ancak şu anki görüntüleriyle onlar çok fark yaratabilecek gibi durmuyorlar.

Özetlersek, bizim üstümüzde bitiren ve 2010 Dünya Şampiyonasına katılmaya hak kazanan altı takımdan, Hırvatistan hariç hepsi daha güçlü ve iyi durumda olabilirler. Bu takımlardan Yunanistan, Slovenya ve Fransa ise çok daha güçlü ve çok daha iyi durumda gelebilirler. Dört wild card takımının üç tanesinin Avrupa’dan geleceği konusunda herkes hem fikir. Kim olabilir bunlar? Şimdiden kesin olarak konuşmak kolay değil, ancak dört takım arasında Litvanya ve Rusya olmazsa herkes çok şaşırır. Andre Kirilenko, J.R Holden ve Viktor Khryapa gibi ezberlenmiş isimlerin yanı sıra bu şampiyonada sakat olan Sahsa Kaun ismini de eklersek, Rusya çok daha güçlü bir kadroyla karşımıza çıkabilir. Litvanya ise Ramunas Siskauskas, Sarunas Jasikevicius, Rimantas Kaukenas, Darius Songalia ve Arvydas Macijauskas menüsünden bir ana yemek (oyun kurucu) iki de yardımcı yemek (skorer) eklese bambaşka bir takım olur. Avrupa’dan gelecek üçüncü ve son takımın Dirk Nowitzki izin alabildiği takdirde Almanya olacağını düşünüyorum, ama bir terslik olursa 2012 Londra Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak olan Büyük Britanya’nın Ben Gordon, Luol Deng ve Kelenna Azubuike ilavelerini gerçekleştirebildiği takdirde kimsenin oynamak istemeyeceği bir takım olabileceğini de unutmamak lazım.

2010 Dünya Şampiyonası için ne kadar yakınız, ya da çok mu uzaklardayız diye düşünürken, ve Polonya’yı değerlendirirken bunları da unutmamak lazım. Biz sadece Polonya’da yer alan takımların ne olabileceğini masaya yatırdık. Son iki dünya şampiyonasın da altın madalyaya uzanamayan ve hasreti gidermek isteyen ABD, süper jenerasyonunun belki de madalya için son şansını elinde bulunduran Arjantin, ve bize her zaman ters gelen Brezilya ile gününde olduklarında herkesi yenebilecek silahlara sahip Porto Riko’da bu listeye eklenecek takımlardır. Evimizde oynamanın mutlaka bazı avantajları olacaktır. Ancak evimizdeyiz diye Yunanistan, İspanya ve Sırbistan’ın her turnuvada, nerede olurlarsa olsunlar gördükleri hoş görünün ve arkalarına aldıkları rüzgârın bir benzeri beklemekte hayalcilik olur. Sonunda bu takımlar çok önemli bir seviyenin üzerinde basketbol oynuyorlar. Oynayamadıkları zaman Belgrad’da bile Sırbistan’ın halini gördük. Çok rahatça dibe vurabiliyorlar. Seyircinin desteği ve itici gücü, yorgunluklara doping, hayal kırklıklarına moral, takım içi yaşanabilecek tartışmalara veya çekemezliklere flaster bant olabilir, Ama takımın da iyi, kadronun da yeterli durumda olması daha da önemli. Bakalım “so far yet so close” mu yoksa “so close yet so far” mı?

1 yorum:

  1. Sayın Murat Murathanoğlu'nun bu kritiğinden çıkardığım özet "2010 Dünya Şampiyonasında ilk 8'e kalmamız oldukça iyidir." şeklinde.Bizler mutlaka daha iyisini istiyoruz ama gerçeklerden kaçmak bizi yukarılara götürmez.

    YanıtlaSil