31 Ocak 2011 Pazartesi
Artık Yalnız Yürüyecek - Torres Chelsea'de
Premier League'de ara transferin bitmesine saatler kala yaklaşık iki yıldır her transfer döneminde konuşulan, gündemden hiç düşmeyen olasılık gerçekleşti ve Fernando Torres 50 milyon sterlin Chelsea'ye transfer oldu.
Bu rakam, ayrıca İngiltere tarihinde bir futbolcuya ödenen en yüksek mebla olma özelliği de taşıyor.
Chelsea'nin Torres'e ilgisi 2008 yılından beri sürüyordu ancak taraftarının tepkisinden çekinen Liverpool bu talebe karşı direniyordu. Ancak, Liverpool'un son iki sezondur Şampiyonlar Ligi'ne katılamaması ve bu sebeple yaşadığı büyük gelir kaybı, Torres'in de kariyerini kupalar kazanabileceği ve Şampiyonlar Ligi sahnesinde boy gösterebilme isteği bu direnci 50 milyon sterline kırmaya yetti. Bu mebla, Torres'in geçtiğimiz sezon başında kontratına eklettiği "Şampiyonlar Ligi'ne kalınamazsa 50 milyon sterlin karşılığı serbest kalır maddesine istinaden ödendi.
Liverpool taraftarları çok kızgın ve Torres ile Liverpool'un sahiplerini hain ilan etmiş durumdalar. Liverpool yönetimi tepkileri hafifletmek adına Ajax'ın Uruguay'lı forveti Luis Suarez'i 22,8 milyon pound ve İngiltere'nin en potansiyel forveti olarak görülen Newcastle'lı Andy Carroll'ı da 35 milyon pound ödeyerek kadrosuna kattı. Yani, Torres'in parası çoktan harcandı, şimdi başarısızlık devam ederse taraftarın tepkisi büyüyecektir.
Bu transferin bir ilginç yanı da, Torres'in bu hafta sonu Chelsea formasıyla çıkacağı ilk maçta karşısında eski takımı Liverpool'u bulacak olması. Torres ilk açıklamasında haftasonu Chelsea formasıyla ilk golünü Liverpool'a atmak istediğini söyledi..
Tuncay Wolfsburg için Almanya'da
Son iki yılını Stoke City'de kulübede geçiren Tuncay Şanlı Bundesliga'da 12.sırada bulunan Wolfsburg'un teklifi üzerine kulüple detayları görüşmek için Almanya'ya gitti.
Stoke City menajeri Tony Pulis de Wolfsburg'un kendilerine bir teklif yaptığını doğrularken, Tuncay'ı bırakmak istemediklerini ancak Tuncay'ın da takımdaki rolünden memnun olmadığını ve bu transferin gerçekleşme olasılığının yüksek olduğunu söyledi.
Wolfsburg'da, Manchester City'ye transfer olan Edin Dzeko'nun yerini doldurma çalışmaları kapsamında gündeme gelen Tuncay'ın, Dzeko'dan sonra ağzıyla kuş tutsa işi zor olacaktır ancak Premier League'de futbolsuz yıllar geçireceğine oynayıp ön plana çıkabileceği Bundesliga tercihi yerinde bir karar olacaktır.
Robben vs Muller - Çimde Boks
Bayern Munih'de işler pek de yolunda gitmiyor. Uli Hoeness'in sezon başından bu yana teknik direktör Van Gaal ile yaşadığı sözlü münakaşaların ardı arkası bir türlü kesilmezken, gerginlik bu sefer de sahaya indi.
Hafta sonu oynanan ve Bayern'in deplasmanda 1-0 yenilgiden 3-1 galibiyeti kurtardığı Werder Bremen maçında takımın iki en önemli oyuncusu Arjen Robben ile Thomas Mueller sahanın ortasında yumruklaştılar.
Takım Dortmund'dan 14 puan geride, şampiyonluk Kaf Dağı'nın ardında, bu olaylar da kabus gibi bir sezona tuz biber ekiyor. Robben, maçtan sonraki açıklamasında şöyle demiş ;
"Saha içinde iki oyuncu arasında tartışmalar olur, bu çok normal hatta takım kimyası açısından iyi de olabilir ancak jestlere, mimiklere gerek yok"
Yani Türkçesi :
"Öyle el kol haraketi yapma, çakarım ağzının ortasına iki tane!"
Hafta sonu oynanan ve Bayern'in deplasmanda 1-0 yenilgiden 3-1 galibiyeti kurtardığı Werder Bremen maçında takımın iki en önemli oyuncusu Arjen Robben ile Thomas Mueller sahanın ortasında yumruklaştılar.
Takım Dortmund'dan 14 puan geride, şampiyonluk Kaf Dağı'nın ardında, bu olaylar da kabus gibi bir sezona tuz biber ekiyor. Robben, maçtan sonraki açıklamasında şöyle demiş ;
"Saha içinde iki oyuncu arasında tartışmalar olur, bu çok normal hatta takım kimyası açısından iyi de olabilir ancak jestlere, mimiklere gerek yok"
Yani Türkçesi :
"Öyle el kol haraketi yapma, çakarım ağzının ortasına iki tane!"
28 Ocak 2011 Cuma
Li Na - Grand Slam Finali'nde ilk Çin'li
Çin, 2008 Beijing Olimpiyatları'nı düzenleme hakkını elde etmesiyle birlikte büyük bir "spor devrimi" başlattı. Olimpik Takım'ın olimpiyat hazırlıkları plan,program,disiplin,çalışma ve haracmalarıyla sanki bir Dünya Savaşı hazırlığı gibiydi. Zaten, bir güruhu eğitme ve disipline etme konusunda heralde Dünya'da tek geçeceğim ülkedir, Çin.."Çin Ordusu" gibi deriz sporun her alanında disipilinli ve beraber hareket eden sporcular gördüğümüzde.
Şimdi, bu deyimi yaratanlar yavaş yavaş spor dünyasını ele geçirmeye başladılar..
Önce Yao Ming çıktı, Çin NBA'e girdi..
Sonra, Çin Olimpik Takımı 2008'de Olimpiyat şampiyonu oldu..
Şimdi de Li Na, Avustralya Açık'ta Wozcniaki'yi yarı finalde yenerek bir Grand Slam Finali'ne çıkan ilk Çin'li oldu..
Futbolda da bir atılım yapmaları yakındır artık..
Ben Giderim O Gider
Ezeli rakipler Avustralya Açık Finali'ni pas geçti..Nadal elenince, Federer "ben de yokum o zaman" der gibi..
Etiketler:
Avusturalya Açık,
Rafael Nadal,
Roger Federer,
tenis
26 Ocak 2011 Çarşamba
Yeni Dönem - GS adidas'ı bıraktı
Yaklaşık 2 aydır öyle bir Galatasaray bombardımanı var ki kamuoyunda , UEFA şampiyonluğuna koştuğu veya popüler olduğu dönemlerde bile medyada bu kadar Galatasaray konuşulmamıştı.
Önce başarısızlığın dayanılmaz boyutlara gelmesi,Rijkaard'ın istifası,Hagi-Tugay'ın gelişi,Misimovic'in kadrodışı kalışı,1.Başkan-Helvacı krizi,Sami Yen'in kapanışı,TT Arena'nın açılışı,Başbakan krizi,Adnan Polat'ın kaostaki yanlış yönetimi ve demeçleri,2.Helvacı krizi,transfer derken ligde tarihinin en kötü günlerini yaşayan Galatasaray medyada tüm rakiplerinin işgal ettiği toplam yer kadar konuşuldu. Radyoda ve televizyonda yapılan bütün programların ana gündemi oldu.
Bütün bu tartışmaların sonunda dün gündeme düşen önemli bir haber pek de fark edilmedi ya da önemsenmedi. Bu sektörün içinde çalışan birisi olarak bari burada biz bahsedelim diyerek konuyu Galatasaray'ın forma sponsorluğuna getireceğim.
Evet; dün SPK'ya gönderdiği dilekçeyle Galatasaray yönetimi adidas ile 2015'e kafdar olan sözleşmesini feshettiğini açıkladı.
Peki; bu feshin açılımları nelerdir, nasıl yorumlanabilir?
Şuradan başlayalım ; adidas-Galatasaray birlikteliği çok uzun yıllara dayanıyor. 80'lerin tamamı, 90'ların büyük bölümü hep adidas ile geçti. 2000'de UEFA kupası kazanılırken de adidas vardı GS'nin sırtında. Sonra, iki senelik bir Umbro-Lotto dönemi geçirildi ama kötü tasarımlar ve kalitesi düşük ürünler taraftarın tepkisini çekince tekrar 3 çizgiye dönüldü. 2004'te başlayan yeni sözleşme, 2008'de şahsen de içinde bulunduğum görüşmeler sonucu 2015'e kadar uzatılmış ve Galatasaray bu sözleşmeden 5 yıl için 13 milyon dolar civarı gelir elde etmişti.
Bu sözleşmenin uzatılmasında Nike'ın Türkiye pazarında büyük bir takım almaması veya alamaması etkenlerden biriydi. Dünyanın tüm önemli futbol ülkelerinde büyük takımlar adidas ile Nike arasında paylaşılmışken, ülkemizin 3 büyüklerini de adidas'ın giydiriyor olması zaten garip bir durumdu.
Şu an için sadece adidas sözleşmesinin önümüzdeki seneden itibaren feshedildiği açıklansa ve yeni sponsorun kim olacağı ile ilgili kesin bir bilgi verilmese de tüm kamuoyunun ve benim de öngörüm Galatasaray'ın önümüzdeki sezon Nike imzalı ürünler kullanacağı yönünde. Hatta kesin böyle olacak da diyebilirim.
Bu öngörüye varmamızdaki en önemli nedenlerden biri, bu anlaşmanın ekonomik boyutu. Galatasaray'ın adidas'la olan sözleşmesinde, sözleşmenin tek taraflı feshi halinde adidas'a ödenmesi gereken yüklü bir tazminat var.(Tahmini olarak 6 milyon € civarı).Galatasaray böyle bir anlaşmayı fesh ederken, bu tazminat yükünü mutlak yeni sponsorun ödemesi şartıyla hareket etmiştir. Bunun üzerine bir de; yeni sözleşmenin senelik sponsorluk bedelinin eskisinin iki katı civarı olacağını düşünürsek; adidas'tan gelen senede 2,5milyon$'dan sonra senelik 5 milyon $ civarı yani Türkiye'de rekor olacak ve Avrupa çapında da iyi forma sponsorluğu kontratlarının arasında yerini alacak bir kontrattan bahsediyoruz.
Yani, toplamda ilk yıl yeni sponsorun kasasından 10 milyon $'dan fazla bir para çıkacak ve devam eden seneler için de bu rakam 5 milyon $ civarı olacak.
Bu maliyeti Türkiye'de karşılayabilecek tek marka olarak Nike gözüküyor. Bu bedelin karşılığında elde edilecek prestij, marka imajı ve reklam ise Nike'ın Türkiye pazarında halen lider olan adidas'ı geçmek için yaptığı yatırım olacak.
Gelişmeleri hep beraber izleyeceğiz ama spor pazarında hiçbirşeyin aynı olmayacağı kesin..
24 Ocak 2011 Pazartesi
Asya'da Oz Büyüsü
Katar'da devam eden Asya Kupası'nda Avustralya Irak'ı normal süresi 0-0 sona eren maçın uzatmalarının 118.dakikasında Harry Kewell'ın attığı kafa golüyle 1-0 mağlup ederek, bu kupada tarihinde ilk kez yarı finale yükseldi. Avusturalya'nın yarı finaldeki rakibi Özbekistan olurken, diğer yarı final eşleşmesinde Japonya ile G.Kore karşı karşıya gelecek.
2010 FIFA Dünya Kupası'ndan önce 6 aylık bir sakatlık yaşayan, sadece bu kuoada yer alabilmek için oldukça uzun bir rehabilitasyon geçiren ve kupaya yetişen Avustralya'nın futbol efsanesi kupada ilk 11 başladığı ilk maçın ilk bölümünde kırmızı kart görerek Dünya Kupası macerasına talihsiz bir veda yapmıştı. Bu olay ve kupadaki başarısızlık üzerine Avustralya medyası artık Kewell'ın devrinin kapandığını ve Milli Takım'daki yerini bırakması gerektiğini tartışmıştı. Ancak, Avustralya Federasyonu, Dünya Kupası'ndaki başarısızlığın faturasını teknik adam Pim Verbeek'e kesmiş ve bir dönem Fenerbahçe'yi çalıştıran Holger Osieck'i takımın başına getirmişti. Osieck'in güvenini belirtmesiyle Milli Takım'ı bırakmayan Kewell, Asya Kupası'nda bu güveni boşa çıkarmadı ve önce grup maçlarında Hindistan'a nefis bir gol atarak takımını galibiyete taşıyan isimlerden biri oldu , sonrasında dün akşam oynanan yarı finalin son anlarında sahneye çıkarak, ülkesinin tarihine altın harflerle geçmeyi başardı.
İşte o gol ve Kewell..
21 Ocak 2011 Cuma
20 Ocak 2011 Perşembe
Türkler Uçuyo
İnsan kendini evinde hissedince neler yapıyor ;
Bu vesileyle Türk Hava Yolları'nın Dünya Basketbol Şampiyonası zamanında Milli Takım Sponsorluğu'na atfen yaptığı reklamı da bir kez daha saygıyla analım..
19 Ocak 2011 Çarşamba
Ordaydım - TT Arena Açılış
Yaklaşık 1 hafta oldu malum açılıştan bugüne..Spor, siyaset, sanat, halk, kongre ne varsa herkes konuştu, döktü eteklerindekini.
Tarihtir, tanıklık edelim dedik, hakikaten de Türk sporu adına "tarihi!" bir ana tanıklık etmiş olduk. Sonrasında da zaten işin tadı kaçtı; maçın tadı kaçtı, herşeyin tadı kaçtı.
TT Arena'nın açılışı konusunu özellikle Galatasaray camiası ve sonrasında da spor kamuoyu yanlış anlamışız heralde. Asliında gündem bir siyasi partinin mitingiymiş, hazırlık maçı da kreması. Biz de boş boş, "Şehrin göbeğindeki canım Ali Sami Yen'i Toki'ye verdik, karşılığında bize arazisinin değeri Mecidiyeköy'ün 1/3'ü etmeyecek bir yerde stad yaptılar, bize de Sami Yen'in ruhunu oraya taşımak düşer!" diyerek yollara düştük. Halbuki gerçek öyle değilmiş. O gün, orada ülkemizdeki bir siyasi partinin gövde gösterisi olacakmış. Kendisi de Galatasaray kongre üyesi olan ancak bunu unutup desteklediği partinin başkanı'na herkesin bildiği sebeplerle (seçimlerde özellikle takip edeceğim milletvekili oldu mu diye) yalanmayı hayatının merkezine koymuş TOKİ'nin takoz başkanı da ilk konuşmacı. Bu programda tek bir hata yapılmıştı. O da, Aslantepe'nin o günkü profili ve bu mitingi nasıl karşılayacağı.
Tam da, bu noktada koptu film. TAKOZ başkan, o bet sesiyle bozuk ses sisteminden parça parça patlayan naralarını yükseltmeye başladıkça TT Arena'yı dolduran 40.000 kişi birbirine "Ne diyo lan bu?" bakışları atmaya başladı. Ne dedğini de söyleyeyim ;
Galatasaray ve Türk spor tarihini en saygıdeğer başkanlarından biri olan Sayın merhum Özhan Canaydın'a "Devletin ayağına kapanmış, omuzları çökmüş, mahzun, çaresiz kapıkulu" dedi..
Türk Spor tarihinin en eski, en köklü ve en başarılı kulübüne, bir geleneğe, Cumhuriyetimizden de eski ve sahip olduğumuz en değerli markalardan birine " batmış, Ali Sami Yen'in kirasını bile ödeyemeyen bir kulüp" dedi..
O gün orada bulunan ve çoğu O takozun yaşı kadar Galatasarylı olan, liseden gelen, gelmeyen ama hayatının partisi, aşkı Galatasaray olan 40.000 aslanı, hem de kendi ormanında kedi gibi göstermeye çalıştı..
Bir süre hayretle bu söylemleri dinleyen ve aslında bir "Hayırlı Olsun"'u alkışlamak için orada olan Galatasaraylılar da buna daha fazla tahammül edemedi , edemezdi..
Yine de; bakanlara yumurta atılan, Dünya Basketbol Şampiyonası finalinde yani kulüplerin değil Milli Takımın maçında Başbakan'ın yuhalandığı, üniversitelerde protestolardan ders yapılamadığı bir ortamda sadece yuhlandı bu zihniyet..
Burası önemli..Ne zamandan beri stadyumda yuh sesi duymak suç oluyor ki ??
U2 konserinin bile propoganda alanına dönüştürülmeye çalışıldığı zamandan beri heralde..
Ya da, bir kulübün stad açılışında miting yapılmaya çalışıldığından beri..
17 Ocak 2011 Pazartesi
Sıfırcı Hoca
Bir yönetim nasıl olur da her alanda sınıfta kalmayı başarır anlamak mümkün değil..
Kadro planlaması sıfır
Transfer sıfır
Amatör şubeler bu seneye kadar sıfır , bu sene 3
İdari yapılanma , kurumsallaşma sıfır
Kapanış töreni sıfır
Açılış töreni sıfır
Kaynakların doğru kullanımı sıfır
Yıkım yapım sıfır
Taraftarla iletişim sıfır
Vefa sıfır
Dengeleri korumak sıfır
İç Huzur sıfır
Çoktan sınıfta kalmışlardı ; stad açılışıyla disipline de gittiler..
13 Ocak 2011 Perşembe
Gönlümün Sırça Sarayı
Yazı yazmak gönül işi..Açıksa kafam, ruhum, huzurum yerindeyse yazıya dökecek birşeyler mutlaka bulurum. Bu blogda yaklaşık 2 yıllık bir süreçte tam 221 yazıyla birlikte olmuşuz.2010 Mart'tan bu yana ise sesimiz,soluğumuz kesilmiş, paylaşım bitmiş, Demarke Vaziyet'i öksüz, yetim bırakmışız. 2010'un üzerine külleri serpip, 2011'a yeni umutlarla bakarken, bu hasreti sonlandırmak zorunda hissettiğim 'an'lardan biri tekrar buraya attı beni..
1990 yılıydı..Ümit Milli takım Japonya ile özel bir maç yapacaktı. Maçın boş olacağını tahmin eden babam, 'Hadi Ali Sami Yen'e, maça gidiyoruz' dediğinde, bugüne kadar gelecek bir serüvenin başlayacağını hissetmiştim sanki. Babamın tahmini fos çıkmış, stad 20 yıl boyunca göreceklerimin en kalabalıklarından biri olmuştu. O kadar ki; babamla birbirimiz kalabalıkta kaybetmiş, bir süre sonra tesadüf eseri tekrar karşılaşarak bulabilmiştik. Öyle karşılamıştı beni "mabed". O güne kadar yetiştirildiğim ve bulunduğum her yerden farklıydı..
1996-2000 yıllarında Sami Yen'de çocukluktan ergenliğe geçmiş, ziyaretçi değil müdavim olmuş, sosyal aktivitelerimin başına koymuştum maç günlerini..Galatasaray zaten aşkımdı doğuştan, Sami Yen de buluşma yerimiz. Çocukluğumu, gençliğimi dışarıda bırakıp adım atıyordum içeri; orada benden delikanlısı, benden isyankarı, benden vefalısı yoktu. Formamı geçirip, Meşale'de biraları tokuşturup tezahürehatlarla içeri girerken tek kişilik metal turnikelerden hep heyecanlanırdım 'Ya bu sefer bir sorun çıkarsa, ya giremezsem' diye..Sonra kalabalık koridorlardan itiş kakış tribüne çıkana kadar başka ; sahayı ilk gördüğüm o an 'bambaşka'..
Her güzel şeye alışılırdı ama buna hiç alışmadım. O heyecanı hiç kaybetmedim..Bir sonnraki buluşmayı hep iple çektim bir öncekinin damağımdaki tadıyla..
Rakip kendine yeni mekan yapmış; kıskanmadım,
Burası artık bizi taşımazmış ; sallamadım,
Girişler zormuş, trafik çokmuş, duvarlar çatlamış; dinlemedim..
O duvarlardı bizi yıllarca dinleyen, nazımızı çeken, en korkunç hallerimize dayanan..
Biz kirlettik o tuvaletleri, girişler bizimle tıkandı, yollar bizle kapandı;
Nankörlük etmedim..
Lüks istemedim ki ben; o sevda sürsün yeterdi..
Çünkü orası Sami Yen'di..
Seni yıksalar da benim gönlümün sırça sarayına dokunamazlar ya..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)