1 Mart 2010 Pazartesi

CR9 - Eflatun Ayakkabı


Alex Ferguson son açıklamalarında FIFA'dan renkli kramponların yasaklanmasını istediğini ve hakemlerin olayları daha iyi süzebilmesi için oyuncuların rengarenk ayakkabılar yerine topla kontrastı en iyi olan ve hakemin gözünü yanıltmayacak simsiyah kramponları giymesi gerektiğini söyledi.

Eski yıldızı Cristiano Ronaldo ise aynı günlerde Londra'da sponsoru Nike'ın bu sezon sonuna kadar ve Dünya Kupası boyunca giymesi için ürettiği yeni kramponlarını tanıtıyordu.

Lansmanın yapıldığı binanın yeni kramponun renginde ışıklandırılması da olayın bir futbol ayakkabısı lansmanı olduğu fikrinden insanı bir an uzaklaştırıyor.

Eflatun renkli Mecurial Vapor modeli kramponlarının tasarımında formasını giydiği Real Madrid'in eflatun renginin de etkisi olmuştur diyorum.

Güney Afrika Modası - Nike World Cup 2010


2010 G.Afrika Dünya Kupası'nda rekabet sadece katılan ülkeler, oyuncular ve taraftarlar arasında olmayacak. 4 yılda bir gelen bu global sahnede spor markaları da global pazar payı ve ciro için kapışacak.
Her ne kadar futbolun tarihi lideri, son 11 Dünya Kupası'nın, Avrupa Kupası'nın , Şampiyonlar Ligi'nin sponsoru, topların tedarikçisi , hakem formalarının üreticisi adidas da olsa ; spor pazarının global lideri Nike da, 1994 Dünya Kupası'yla başlattığı fubolda liderlik yürüyüşünü bu Dünya Kupası'yla taçlandırmak istiyor.

İşte, Brezilya Milli Takımı sponsorluğunun alınmasıyla başlayan Nike federasyonlarının 2010'da sahaya çıkacakları formaların tanıtımı Lonrda'da Battersea Power Station'da yapılan lansmanla tanıtıldı.
2010 Güney Afrika Dünya Kupası'nda Nike 9 takımı giydirecek ve bu sayıyla kendi rekorunu da kırmış olacak.
Lansmanın ana merkezi Pato'nun tanıttığı Brezilya Milli Takım formasıydı ancak en az değişiklik olan forma da bu formaydı..

Kupaya sürpriz katılan ve Nike yöneticilerini sevindiren Slovenya forması ise en sevimli gözükeni..

Geri dönüşümlü kumaşlar kullanılarak üretilen formalarda genel olarak Nike'ın futboldaki en son konsepti olan " V for Victory" çizgilerini görüyoruz.

24 Şubat 2010 Çarşamba

OYUNB'OZAN

Bursaspor sahada yoluna Sağlam adımlarla devam ederken , yönetimi de gelirleri artırmak için her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor.
İşte, efsane Fenerbahçe galibiyetinin ardından piyasaya çıkarılan t-shirtler..


Vibram FiveFingers



Yeni nesil koşu ayakkabısı, pardon! çorabı mı desem hatta "koşu eldiveni" mi..

İnsan ayağı 26 kemik, 33 eklem ve 100'den fazla kas, tendon ve liften oluşan bir anatomiye sahip ve vücudun geri kalan bölümleri gibi ayakların da sağlıklı olması için çalışması, hareket etmesi gerekir teorisinden yola çıkan İtalyanlar Vibram FiveFingers'ı sundular dünya spor ürünleri pazarına.

Trekking, tırmanma, fitness, koşu, yoga&pilates, su sporları, seyahat, balıkçılık gibi alanlarda kullanılabilen Vibram'ın her biri bu alanlardan ayrı biri için daha çok tavsiye edilen 5 tipi var.



Kullananların yorumlarında , dengem arttı, sinirlerimi yatıştırıyor, yere basışım sağlamlaştı gibi yorumlar var.
Bana gelmez bu tip parmaklı aparatlar ; çorabını da sevmezdim bunların..

Do You Speak Socceranto ?


G.Afrika'da düzenlenecek 2010 FIFA Dünya Kupası'na katılacak olan 32 ülkede toplam 18 farklı resmi dil konuşuluyor. Haziran ayında G.Afrika'ya akın edecek futbolcu ,hakem, yönetici, antrenör, federasyon yetkilisi, taraftar vs.. yüzbinlerce insanın birbirine soracağı ilk soru bu yazının başlığı olacak heralde..

"Do you speak Socceranto?"

Socceranto ,16 yaşında bir İngiliz öğrenci tarafından organize edilmiş bir grup futbolseverin yarattığı, kendi cümle sistematiği ve sözlüğü olan bir "ortak futbol dili".
Kelimenin kendisi "soccer" ve "esperanto" kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Soccer zaten futbol demek ; "esperanto" ise 1887 yılında Ludwig Zmanhof tarafından yaratılan ilk evrensel dil denemesi.

Socceranto ,temel olarak daha önce Dünya Kupası'nı müzesine götürmüş ve dünyada da dilleri en yaygın konuşulan 7 ülkenin dilleri üzerine kurulmuş.Bu diller Portekizce (Brezilya),İspanyolca(Arjantin ve Uruguay), İtalyanca, Fransızca, Almanca ve İngiliz ce.



Socceranto'nun kelimeleri futbolcuların isimlerinden veya futbol jargonlarından oluştuğu gibi başka kelimeleri biraraya getirerek oluşturulan yeni kelimeler de kullanılıyor ;

maradona: Hakem fark etmeden elle atılmış gol [Kaynak: Maradona'nın 1986 Dünya Kupası'nda Arjantin'e elle attığı gol]
muller: n. Golcü [Kaynak: Dünya Kupası'nda kaydettiği 14 golle Dünya Kupaları'nda tüm zamanların en çok gol atan oyuncusu]
fliegenfanger: Kötü kaleci [Kaynak : Almanca'da kötü kalecilere atfen kullanılan ve "flycatcher" anlamındaki kelime

Şimdi biraz Socceranto konuşalım isterseniz ;

Oyuncu İsimleri Kullanılan Futbol Hareketleri :

ronaldinho: Pası attığın yöne bakmadan atılan pas

kaka: Vole ; (Dünyanın en iyi vole vuran oyuncusu kaka)

zizou: Topun üstünde 360 derece dönmek.(Zidane'ın meşhur ettiği hareket)

pelé: Röveşata

Baggio : Kaçan penaltı :)(R.Baggio'nun Dünya Kupası Finali'nde kaçırdığı penaltıdan)

Chilavert : Kalecinin attığı gol (Paraguay'ın frikik golleriyle efsane kalecisi Chilavert)



Bunlar da yeni türetilen bazı kelimeler :

baguette — Uzun, ince fizikli oyuncu (Fransız baget ekmeğinin şeklinden , ör:Crouch , Viera )

harrypotter: Orta saha büyücüsü

"Socceranto :Bir Dilin Doğuşu" adlı bu ilginç projeyi, her isteyenin kendi kitaplarını internet üzerinden yayınladığı site olan www.lulu.com'dan inceleyip futbolun evrensel dilini siz de öğrenebilirsiniz.
Ya da, güzel Türkçemizin Socceranto'sunu da siz yaratabilirsiniz ;

Rıdvan : Topla süratli, ani dönüşleri olan, tutulamaz oyuncu ( Halı sahada oynayan veteranların meşhur "İçim Rıdvan da bacaklar gitmiyo" lafındaki gibi)
Kemik : Fiziği ilk bakışta çelimsiz duran ancak sağlam futbol oynayan, ayağından top almanın zor olduğu oyuncular (GS'li Ergün Pembe'den)
10,5 : Orta saha virtüyözü ve daha fazlası (Türk harrypotter :) )

Buradan da futbol klişelerine dalar gideriz..

22 Şubat 2010 Pazartesi

Beşiktaş 1 Galatasaray 1 - Sırat Köprüsü Geçilirken


24 Ocak'ta Ali Sami Yen'de oynanan ve Galatasaray'ın 1 - 0 kazandığı Gaziantepspor maçı bittiğinde fikstüre bakmış ve eldeki kalanlarla Galatasaray'ın Şubat ayından nasıl çıkacağını düşünmüştüm.

24 Ocak - 26 Şubat tarihleri arasında Galatasaray'ın programı şöyleydi :

Ankaragücü deplasman (Ziraat kupa rövanş)
Denizli deplasman (lig)
Antalya deplasman (Ziraat kupa ilk maç)
Kayseri deplasman (lig)
Antalya içerde (Ziraat kupa rövanş)
Ankarasapor (bay)
Atletico Madrid deplasman (UEFA Avrupa Ligi)
Beşiktaş deplasman (lig)

O gün itibariyle Baros, Sabri, Kewell, Hakan Balta sakattı , sonra Antalya deplasmanında Jo da eklendi bunlara.
Forvetsiz geçecek bir deplasman turu..Topu karşı sahaya daha az götürdüğün ve götürdüğünde de ön alanda bir süre tutacak bir oyuncuya en çok ihtiyaç duyulan dönem. Pek de parlak gözükmüyordu tünelin ucu..

Bugün gelinen nokta bence Galatasaray için bu şartlarda harika olarak nitelendirilebilir. Fenerbahçe'nin ligdeki beklenmedik puan kayıpları da kreması oldu bu direncin. Burada, berabere bitirilen 3 çok önemli maç var ; Kayseri, Beşiktaş ve Atletico..Bunların 3'ünde de eksik kadrosu ve olmayan hücum kurgusuyla rakiplerine üstünlüğü vermeyen , defansta fazla hata yapmayan, hücumda da zorla da olsa şapkadan gerekli tavşanı çıkaran bir takım izledik.

Bundan sonra her geçen gün bir sorunundan daha kurtulacak bir Galatasaray olacak. Baros, Kewell ve Sabri de 2 hafta sonra dönünce kalan 2 hedefini de sonuna kadar götürebilecek bir takım izleyeceğimizi düşünüyorum.

Harmandalı

Arda'nın Madrid dansı..


18 Şubat 2010 Perşembe

Hiddink Üzerine Çeşitlemeler - 3


Bu da Hiddink Çeşitlemelerimizin sonuncusu ;

Milli Takımımız'ın 2014 Avrupa Şampiyonası Elemelerindeki rakiplerinden biri olan Belçika'nın teknik direktörü kim ?
Dick Advocaat..
Advocaat nereli ? Hollandalı..
Peki 1995'te Hollanda Milli Takım'ını kim çalıştıyordu ? Dick Advocaat..
Ya 1996'da onun yerine kim gelmişti? Guus Hiddink..


İşte bu olayın Dick Advocaat'ta ağır bir Hiddink kıskançlığı meydana getirdiği ve Advocaat'ın kariyeri boyunca hep Hiddink'in başarılarını kıskandığı Hollanda'da sürekli konuşulan bir konudur..

Ümit edelim ki ; Advocaat Belçika'nın başında onca yılın intikamını Türkiye'nin başındaki Hiddink'ten almasın..

Hiddink Üzerine Çeşitlemeler - 2


Bundan iki yıl önce Abramovich'in üstün planıyla hülle ile Chelsea menajeri olmuştu Guus Hiddink.
Rus Milli Takımı teknik direktörlüğüne de kendisini Abramovich'in getirdiği söyleniyordu zaten , hesapsız bir ücret ödeyerek..

Asıl plan Hiddink'i Rusya üzerinden Chelsea'nin baçına geçirip ikisini birden çalıştırtmaktı ama Abramovich, Rusya Federasyonunu ikna edemedi ve Hiddink 6 aylık Chelsea macerasının ardından tekrar tek işe, yani Rusya Milli Takımı'nın başına döndü..

Şimdi, Chelsea'nin taraftar forumlarında Hiddink'in Türk Milli Takımının başına geçmesiyle ilgili birçok haber ve yorum dolaşıyor. Chelsea taraftarları Hiddink'ten sonra takımın başına geçen Carlo Ancelotti'den de memnunlar ama Guus Hiddink de onların kalbinde yatan aslan, sağlam bir iz bırakmış 6 aylık dönemde..Şimdi, Hiddink'in Türkiye kontratının 2 + 2 olmasından esinlenip ortaya attıkları bir teori var ;

Hiddink kontratının 2 yıldan sonrasını opsiyonel yaptı çünkü 2 yıl sonra Carlo Ancelotti'nin Chelsea kontratı da bitiyor ve Hiddink de bu tarihte Chelsea'nin başına geçecek..
Chelsea taraftarlarına da Allah kolaylık versin..

Hiddink Üzerine Çeşitlemeler - 1


Hayırlı olsun bakalım ; sağır sultanın duyduğunu 3-5 ay sakladılar ama sonuçta Guus Hiddink geldi Milli Takım'ın başına..

Futbolumuzun kült karakteri Fatih Terim'den sonra Federasyon yetkilileri dünyanın en önemli hocalarından biryle anlaşacaklarını söyleyip, Fatih Hoca'nın ayrılmasının etkilerini azaltmaya çalışmışlardı. Birkaç ay homurdandırdılar milleti ama gerçekten de dünyanın en önemli 3-4 teknik adamından biriyle, hatta Milli Takımlar düzeyinde belki de birincisiyle anlaştılar..

Hiddink'le ve kariyeriyle ilgili fazla birşey dememe gerek yok ; herkes dedi ve diyor zaten ama etrafta görmediğim , değinilmemiş bir iki noktayı yazmak istiyorum ;

Hiddink Milli Takımlar kariyerini parlattığı geçtiğimiz 10 yıllık dönem içerisinde hangi ülkeleri çalıştırmıştı ?
Son aklıma gelenler ; 2002 Dünya Kupası Güney Kore ,2006 Dünya Kupası Avusturalya ve 2008 Avrupa Şampiyonası Rusya..İlk ikisinde çok başarılı olmuş ve "Büyücü" lakabını almış ,dibe vurmuş Rusya'yı ise Euro 2008 yarı finaline çıkardıktan sonra 2010 elemelerinde bizim gibi hüsrana uğrayıp Play-Off'da elenmişti..

Peki bu ülkelerin ortak özelliği neydi ?

Çok başarılı sayıldığı G.Kore ve Avusuturalya futbolda bir ekol olmayan , korkulmayan, başarı geleneğine sahip olmayan ve katıldıkları kupalarda alacakları en ufak başarının çok büyük algılanacağı ülkelerdi. Ayrıca hem Avusturalya, hem de G.Kore üstün çalışma disiplini ve iş ahlakına sahip insanların yaşadığı ve basın tarafının da son derece medeni ve insana rahat bir çalışma ortamı sağlayan bir yapıda olduğu yerler. Hiddink de bundan sonsuz faydalandı ; hiç kafası takılmadı, hiç yıpranmadı, halkın sevgilisi, medyanın arkadaşı oldu..

Rusya'da da bir dibe vurmuşluk ve ne yapılsa kar sayılma durumu söz konusuyken göreve geldi ve yine az yıpratılabileceği bir düzene yerleşti..


Ya bizim ülkemiz ?
Son Avrupa Şampiyonu İspanya'nın teknik direktörü Aragones zor gördü sezonun sonunu ; işin ucunda para olmasa 10.hafta kaçardı memleketten..
Galacticos 1'in hocası Del Bosque'ye ne oldu ? Kasap dediler adama..
Barcelona'yı bugünkü haline getirmenin temelini atan ,Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Rijkaard kim ? Adam mı o da ?

Hiddink de biliyo bu ortamı , 19 yıl önce çalıştırdığı Fenerbahçe'de belki de kariyeri bitiyodu. Takım 5.oldu , Hiddink kepaze..Bakalım bu sefer aşı tutacak mı?

Genç Hiddink mi yaşlı Guus mu ? Göreceğiz..

Los Blancos


Real Madrid'in lakabıdır "Los Blancos" , yani "Beyazlar"
Barcelona'nın tarih boyunca hiç beyaz forma giymemiş olmasının da nedeni..

Salı gecesi Lyon'da oynadıkları Şampiyonlar Ligi maçındaki formalarıyla tam da adlarına yakışmışlar..
Fransa'daki bahis reklamı yasağı Real'in formasındaki "bwin" reklamını uçuruvermiş ,o forma tam efsane düz beyaz formaya dönmüş..
Lyon'un göğüs sponsoru da aynı dertten muzdarip..Retro bir görsel çıkmış meydana..

Şampiyonlar Ligi Hatırası


Fıkra gibi ; Bir Portekizli, bir Brezilyalı , bir Surinamlı Şampiyonlar Ligi Kupası ile biraraya gelirse ne olur ?
Alakasız bir kompozisyon olur , ne olacak?
P.S : Zico , Eusebio ve Davids Şampiyonlar Ligi ile ilgili bir ropörtaj verirken..

Virtual Reality

59.NBA All-Star maçı Pazar gecesi Dallas'ta oynandı..
Bu olayı bu şekilde yukarıdaki gibi yazınca nasıl da basit, her yıl olan bir habermiş gibi gözüküyor değil mi ?
Bir de, bu haberin ekleri olan gecenin tefrikalarına bakalım..Tefrika diyorum ; çünkü tarihe geçen bir olayın kanıtlarını kastediyorum..Bir seviye atlamanın ; sporun gittiği veya geldiği noktanın kanıtının yaşandığı ve Guiness Rekorlar Kitabı dahil birçok şeyin de dahil olduğu bir geceden kalan resimleri..


108713 mü ? Nasıl yani ? Bir basketbol maçından bahsediyoruz ; kapalı salonlarda oynanan , 10 oyuncunun bir topu sepete atmak için uğraştığı takım sporundan..
108713 kişiyi bu sporun en iyilerini izlemek için aynı yere toplamak nedir ?
Biletini almakta gecikmiş bir Dallas'lı maçı nasıl bir açıdan izleyecek diye düşünüyorsun ; Cevap şöyle birşey heralde ;


Tarihin en kalabalık basketbol maçını yerinde izlemeye gelerek Guiness Rekorlar Kitabı'na giren 108.713 kişiden biri olmuşsun ; koyar mı o adamların küçük gözükmesi!

Sahadakilerin hissiyatı nasıldır acaba ? Yüksek bütçeli, devrim yaratacak bir bilim kugu filmi için hazırlanmış bir sette hünerlerini sergileyen aktörler gibi olsa gerek, şu ifadelere baksana ;







Maç 141 - 139 bitmiş , Dwayne Wade All-Star MVP olmuş ; da..ne yazar ?
Önemli olan "Oradaydım" diyebilmek..

21 Ocak 2010 Perşembe

Eski Kaşarlar


Biraraya geldiler sonunda ; ama bu Ronaldo'nun kilo nedir ya ?!

Alışmadık G...E Don Durmazmış - Türkler Avusturalya Açık'ta

Türk Tenisi daha 2009 yılında Grand Slam görmeye başladı. Marsel İlhan önce Amerika Açık'ta ana tabloya girip bir tur geçti ; şimdi de Avusturalya Açık'ta aynı başarıyı tekrarladı.

Tabii, bu süreç gurbetçilerimizi de hareketlendirip tenise motive etmiş olacak ki; Marsel'in dün Şilili Fernandez ile oynadığı 2.tur maçında Türkler de tribünde yerini almıştı..
Olmaz olaydı ; bunu Eurosport falan yayınlamaz olaydı; bu olay da
" ya 2010 Avusturalya Açık'ta böyle bir olay olmuş, haberin var mı " şeklinde rivayet olarak zaman içinde uçup gitseydi..
Ama olmadı !
Eurosport maçı verdi ;
Türkler'in Avusturalya Açık çıkarması dünya tenisinin gözüne girdi.



Şu görüntülere bakın yaa! Adamlar da şaşırmıştır.
Tenis kortunda 3'lü çekmeler , meşale yakmalar , Marsel'i her sayıdan sonra tribüne çağırmalar.
Herşey kültür tabi ; bu milletin de bir tenis kültürü yok..
Olsun üst düzey bir futbol kültürümüz var ya ; o bize yeter..

Renaissance de Ronaldinho


3 yıl oldu Ronaldinho futbol oynamayalı..
Çoğu otorite ve taraftar için O dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncusuydu. İnsanüstü yetenekleriyle ve oyundan keyif alan jest ve mimikleriyle tam bir ikondu Barcelona'da oynarken. Master eğitimim için Barcelona'da yaşadığım iki sene Ronaldinho'nun performansının en üstte olduğu, rakipleriyle dalga geçtiği , futbol oynarken dans ettiği yıllardı.

Ama benim için en ilginç olan bir Çarşamba sabaha karşı saat 04.00 civarı Buddha Bar'da her hafta aynı gece düzenlenen Model's Night partisinde bardan içki alırken yanımda bitmesi ve bunun sonrasında gelen 5 dakikalık sıcak sohbetti. Kendisini uzaktan takip eden korumaları müdahele etmek için hareketlendiği anda onları eliyle durdurdu ve çat pat İspanyolcamla söylemeye çalıştıklarıma cevap verdiği dakikalar başladı. Cevap vermeye çalışması ve o anda sergilediği tavır da sahada gözüken vücut diliye aynıydı.

Benim içinse zamanının Pelesiyle tanışmaktı o an ; sabaha karşı saatin kaç olduğunu önemsemeden babamı arayıp heyecanla paylaşmıştım olanları.

Sonra futboldan sıkıldı bir süre, Barcelona'dan da..
2010 Dünya Kupası'na aylar kala tekrar gücünü toplamaya, olmayı en çok sevdiği yerde olmak için yeteneklerini sergilemeye başladı. Bakalım bu performans O'na 2010 Dünya Kupası'nda Brezilya formasını giydircek mi ?

20 Ocak 2010 Çarşamba

Kırmızıdan Hisse - Galatasaray Pazarlama A..Ş.


Bundan 10 yıl öncesine kadar takımlarımız kurumsallaşma konseptinden henüz habersizdi.

Kulüpler, logolarının manevi değeri yanında , ticari olarak da çok önemli birer değer olduğunu henüz idrak edememişti.

15 - 20 milyon insanın tutkuyla bağlı olduğu, kalbinin birlikte attığı başka kaç logo veya marka olabilir ki? Futbol kulüpleri ,marka ve logo bilinirliği ve sevgisi düşünüldüğünde, Türkiye'de ve dünyada en önlerde geliyorlar. Herhangi bir ticari marka için bu sevgiyi ve bilinİriliği sağlamak marka yaratmanın en zor ve meşakkatli süreci aslında. Milyonlarca dolarlık reklam ve PR çalışmaları gerektiren ve bunların en doğru uygulamalarla yapılması halinde bile sonuca ulaşamayabileceğiniz bir süreç.

İşte, böylesi bir değer ve potansiyele sahip kulüplerimiz bu kıymetten ticari değer yaratabİleceklerini veya yaratmaları gerektiğini son birkaç yıldır fark etmeye başladılar.

Birçok uygulamasını sonuçları Fenerbahçe için yararlı ve doğru da olsa gidiş yolundan dolayı tasvip edemediğim Aziz Yıldırım, bunu ilk fark edendi. Fenerbahçe'de stad yapımıya birlikte hızlı bir kurumsallaşma ve marka değerini ticari olarak kullanma çalışmaları başladı. Fenerbahçe logolu ürünlerin satılacağı Fenerium mağazalar zinciri kuruldu. Bu mağazada satılmak üzere Fenerium markası yaratılması dışında , değişik sektörlerde çeşitli markalarla lisans anlaşmaları yapılarak Fenerbahçe logosunu kendi markalarında kullanıp ürün geliştirmeleri sağlandı. Feneriumlar franchisee sistemiyle Türkiye'nin her yerinde hızla çoğaldı ve bugün 25 milyon dolar civarı ciro yapan bir zincir haline geldi.

2000'de UEFA kupasını kazanıp markasının değerini hem lokal hem de global anlamda tavan yapan Galatasaray , bu süreçte hiçbir ticari fayda sağlayamadığı gibi, bilinçsizce yapılan harcamalar sonucunda son 10 yıla damga vuran bir ekonomik çıkmaza girdi. Fenerbahçe hem stadyum gelirleriyle hem de merchandising (forma,lisanslı ürün)gelirleriyle ezeli rakiplerinin çok önüne geçti ve 2008 yılına kadar da bu trend böyle devam etti.

2008 yılında ise Galatasaray Adnan Polat'ın başkanlığında ve Yiğit Şardan gibi reklam ve pazarlama alanında Türkiye'nin önemli yöneticilerinden birinin önderliğinde yepyeni bir yapılanmaya ve oluşuma gitti. Galatasaray Pazarlama A.Ş. pazarlamanın temel prensiplerinin tamamının uygulanmaya başladığı, yaratıcı iletişim ve tasarım çalışmalarının yapıldığı , konseptlerin yaratıldığı ve bunların altını dolduracak hikayelerle desteklendiği bir yere dönüştü.

Bugün gelinen noktada da , Galatasaray , Pazarlama anlamında iki rakibinin de oldukça önüne geçti. Pazarlama A.Ş.'nin koleksiyonlarını tasarlaması için Galatasaray Lisesi mezunu , lisenin değerlerini ezbere bilen ve kültürünü sonuna kadar yaşatan Türkiye'nin önde gelen tasarımcılarından Evrim Timur ile anlaşıldı. Bununla birlikte GS Store'un kendi koleksiyonlarında gözle görülür bir gelişme olmasının yanında, bu sezonun pazarlama harikası olan mor forma da hayata geçti. Ve,işte biraz uzun yoldan da olsa bu yazının çıkış noktası olan resimde Lucas Neill'ın elindeki kırmızı formaya geldik. O da, Pazarlama A.Ş.'nin başarılarından biri. Sezon başında diğer formalarla birlikte tasarlanan, sessiz sedasız Federasyona tescil ettirilen, Federasyonun sezon başında çıkardığı forma kataloğunda da yer alan ve diğer 3 formanın satış etkisi azalmışken piyasaya sunulan kırmızı forma. Onun da diğer 3 formayla paralel ve onları takip eden bir hikayesi var. Cesareti temsil ediyor.

Kulüplerin pazarlama çalışmalarını yönetimlere bağlı kalmaktan ayırıp tam profesyonel bir yapıya kavuşturması ve böylesi ekiplerle uzun soluklu çalışmaya devam etmesi gerekiyor. Yoksa asaletin de cesaretin de bir anlamı kalmıyor. Hepsi uçup gidiyor.

15 Ocak 2010 Cuma

Awesome Aussie's


Avusturalya'dan Kewell'a arkadaş geldi ; Galatasaray'ın "Aussie"leri ikilendi.

Defansın göbeği ve sağında oynayabilecek, kaliteli, tecrübeli, hava topu hakimiyeti olan, topu da bilen bir oyuncuya mutlak ihtiyacı vardı Galatasaray'ın. Devre arasında bulunabilecek iyi bir oyuncuyla çözdüler bu problemi.

Lucas Neill'in gelişi kağıt üstünde birçok açıdan faydalı ;

-Kewell'ın bugünkü mutluluğu ve İstanbul'daki huzuru en yakın arkadaşının katılımıyla artacaktır ; bu da önümüzdeki sene bitecek sözleşmesini yenilemesinde yönetimin işini kolaylaştırır
-Mehmet Topal ve Hakan Balta gibi çakma stoperler kendi esas verimli oldukları bölgeler dönerler ; defansın ortası da adam gibi bir stoper görür
-Sabri'nin yokluğunda veya Sabri'yi alternatif başka bir bölgede kullanacağın zaman sağ bek güvende olur
-Defanstan topu oyuna sokmada yaşanan eksiklik ortadan kalkar
-Takımın 6 harika atak oyuncusu ve 5 kazma savunma oyuncusu ayırımı bir miktar dengelenir ; defansa da zeka,karizma ve kalite gelir
-Dünya Kupası'nda Galatasaray'ı temsil eden oyuncu sayısı 4'e çıkar

Tabii, bunlar kağıt üstünde ; bir de yeşil sahada görelim..

Ederi Bu Mu ?


Öncelikle , bir özür ile başlayalım.
Lig tatile girdiğinden beri, bu blog da biraz tembelleşti. 1 aydır entry kıtlığı vardı ; bunun için özürler bizden ; takibe devam sizen diyelim ve gündemin ağır topuyla sezonu açalım..

Kulüplerin gözü aydın ; önümüzdeki sene harcayacakları harçlıkları belli oldu. Sevgili Süper Lig Kulüplerimiz önümüzdeki 4 yıl , bundan önceki 4 yıldır harcadıklarının iki katını çarçur etme şansına sahipler. DigiBaba'larının gönlünden onlar için senede kemiksiz 321 milyon dolar koptu..

Türkiye'nin en meşhur ihalesinin gündeme girişi aslında yazın başında Aziz Yıldırım , Adnan Polat ve Sadri Şener'in katıldığı Uğur Dündar'ın Arena programında olmuştu. Aziz Başkan orada yeni ihale bedelini direk açıklamıştı ;
" 400 milyon dolardan aşağı olursa FB'yi havuzdan çekerim "

Birçok insan , o gün için bu miktarı önemsememiş , "Başkan uçuyo" diye düşünmüştü, benimse kafamda o günden bugüne ihalenin bu sonuçla biteceği fikri vardı. Öyle de oldu ;
A, B ve C paketlerinin toplam bedeli net 375 milyon dolar olarak sonuçlandı.
Aziz Yıldırım'ın TFF, Kulüpler Birliği, ve futbolun diğer kurumları üstünde var olan etkisinin ,O'nun şahsından kaynaklı olarak Fenerbahçe'ye yaranmaya çalışan bir futbol kamuoyu olduğunun en büyük kanıtıdır bu bedel..


Burada sorulması gereken esas sorular geliyor akla ;

1 - Turkcell Süper Lig bu kadar eder mi?

Birbirimiz kandırmayalım ; televizyon kanallarının çokluğu ve rekabeti sayesinde hepimiz Türkiye Ligi'ni de , Avrupa'nın diğer bütün önemli liglerini de evimizde takip ediyoruz. Futbolumuzun oyun kalitesi , oyuncu kalitesi , hadi bunları da geçtim ; oyunun oynandığı ortamın kalitesi Avrupa'nın büyük liglerinin ne kadar gerisinde olduğunu bir kez daha söylememe gerek yok..Bu ligde sadece İstanbul'da maç oynanmıyor ; Diyarbakırda, Sivas'ta, Elazığ'da, Van'da da Turkcell Süper Lig maçları var ve buralardaki fiziksel ortam henüz İngiltere veya Almanya'nın 4.ligleri seviyesinde. En büyük stadlarımız bile çağın çok gerisinde (Ör:Ali Sami Yen)..
İhale edilen aslında tüm bunların toplam kalitesi ;
Bu yüzden ederi değil diyorum ;

2 - Yayın ihalesinin bedeli Avrupa'da kaçıncı sırada ?

Turkcell Süper Lig Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi. Dünkü ihalenin 321 milyon dolarlık bedeli ise 5.liğe yerleşti. Fikir vermek açısından yayın haklarının en pahalı olduğu lig 700 milyon dolarlık bedelle İngiltere Premier Ligi. Ancak, burada düşünülmesi gereken daha önemli bir nokta var ;
Önümüzdeki 5 büyük ligin ekonomisinde yayın haklarının payı %35-50 civarı iken, bizim ligimizin değerinin % 85 - %90'ını oluşturuyor yayın hakları geliri..Yani, yayıncı kuruluşun aktardığı paralar olmasa ligimizin yarattığı başka gelir kaynakları yok denecek kadar az. Takımlarımız forma ve ürün satışından (merchandising), sponsorluk ve lisans anlaşmalarından , stadyumlarından veya oyuncu alım-satımından para kazanamıyorlar. Varsa, yoksa Dıgıturk ve İddia'dan gelecek paralara bakıyorlar. Yöneticilerin kolayına da gidiyor bu yöntem ; ne de olsa yayın haklarından ligin sonuncusu bile 15 - 20 milyon dolar arası para alıyor. Başka gelir kaynakları yaratmaya , bunun için emek harcamaya ne gerek..

3 - Yaratılan bu kaynak nasıl değerlendirilecek ?

Bizde bugüne kadarki yöntem değerlendirmek değil harcamak , tüketmek , çarçur etmek şeklinde anlatılabilir. Bundan sonrası da böyle olursa 4 - 5 yıl sonra ligimize 100 milyon dolar verecek bir yatırımcı bile bulunamayabilir..Digiturk, Ertan Özertem'in de ihaşeden sonra söylediği gibi kendi üzerine düşenden fazlasını son kez yapıyor ve karşılığında TFF ve kulüplerden de bu kaynakla kendilerini geliştirip , lige katma değer yaratmalarını bekliyor.