26 Şubat 2009 Perşembe

Objektife Takılanlar #1

Inter taraftarı maçtan önce soruyor..

Maçtan sonra durum biraz daha sıkıntılı tabii..

Del Piero ile Camoranesi'nin dansı..

Buffon'dan football fashion..

Top toplayıcının gözünden Stamford Bridge..

Roma Yolları


Şampiyonlar Ligi son 16 eleme maçlarının ilk ayaklarını tamamladık.

"Avantaj İngilizler'de" diye bir manşet atsak doğru olurdu heralde ; baksanıza Liverpool Barnebau'dan 90.dakikada Benayoun'un golüyle galibiyet çıkarırken , Ferguson Mourinho'ya San Siro'da geçit vermedi ve Manchester Old Trafford'a cebinde avantajla dönüyor. Arsenal ve Chelsea de sahalarında iki İtalyan Roma ve Juventus'u böyle bir seviyede ilk maç için çok avantajlı denebilecek 1-0'larla geçtiler..

Bayern Klinsmann'ın kellesini bir süre daha kurtarmak için sahadaydı sanki , Sporting Lizbon'u bu aşamaya geldiğine pişman ettiler, 0 - 5..

Sonuçta ilk maçlar sonunda 3 büyük ülkenin puan durumu şöyle oluştu:

İngilizler : 3 galibiyet , 1 beraberlik
İtalyanlar: 2 mağlubiyet , 1 beraberlik
İspanyollar : 3 beraberlik , 1 mağlubiyet

Benim çeyrek finalist tahminlerim de şöyle :

Porto , Barcelona , Roma , Man.Utd , Panathinaikos , Liverpool , Bayern , Chelsea

3 İngiliz , 1 İspanyol , 1 Portekiz , 1 İtalyan , 1 Alman , 1 Yunan..
Böyle olursa İngilizler kupayı evlerinde tutmak için yine avantajlı olurlar..

25 Şubat 2009 Çarşamba

Ziyaretçiler # 1


Spor sektöründe çalıştığım için, önemli oyuncular,spor adamları, teknik adamlar ve yöneticilerle görüşme imkanım oluyor.
Bundan sonra, elimden geldiğince görüştüğüm kişilerle küçük ropörtajlar yapıp sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Bu serinin ilk konuğu futbolculuk kariyerinde Türk futbolunda silinmeyecek bir iz bırakmış olan, şu anda da Ümit Milli Takımımız'ın teknik direktörlüğünü yapan efsanevi bir isim ; Hami Mandıralı..
Çok severdim Hami Mandıralı'yı futbolcuyken, yıllar sonra teknik adamlığa yeni başlamışken şahsen tanıştım ve saygım bir kat daha arttı. Çok ılımlı, iyi kalpli, sakin, işini çok seven ve gençlerle çalışmaktan büyük keyif alan bir insan..
Hami Hoca, Fatih Terim tarafından Ümit Milli Takım Teknik Direktörlüğü'ne getirilmeden önce, U-17 Milli Takımımız'da Şenol Ustaömer'in yardımcılığını yapıyordu. Hatta geçen yaz Antalya'da yapılan 17 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda takımın yardımcı antrenörü idi. Ümit Milli Takım teknik direktörü olmasına şaşırmıştım biraz. Üst kategori bir takımın başına yardımcı anternörün değil de teknik direktörün getirilmesini beklersiniz ancak kendi deyimiyle Fatih Hoca öyle tercih etmiş.

Demarke : Hocam, Ümit Milli Takım'ın Avrupa Şampiyonası elemeleri kurasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hami Mandıralı : Geçtiğimiz elemelerden tanıdığımız rakiplerimiz var. Grubun en güçlü takımı biziz ve gücümüzü sahaya yansıtabilirsek elemeleri geçeceğimizi tahmin ediyorum.

DeMarke : Futbolculuğunuz döneminde İstanbul'a transfer olmak istediniz mi?
Hami Mandıralı : 1996 Avrupa Şampiyonası Finalleri'ne gittiğimizde Fatih Hoca da Galatasaray ile anlaşmıştı ve beni de Galatasaray'da görmek istediğini söylemişti. Ben de Galatasaray formasını öpüp basınla konuyu paylaşmıştım. Ancak, o dönemin Galatasaray yönetimi bir nedenle Trabzonspor'la olan ilişkilerinin zarar göreceğini düşünerek son anda bu transferden vazgeçti. Yoksa, ben Galatasaray'a söz vermiştim ve orada oynayacağım için de heyecanlıydım.

DeMarke : Hocam, göreviniz gereği ülkemizin altyapıdan gelen oyuncu ordusunu en iyi bilen kişisiniz. Ümit Milli Takımımız'ın kadrosu bu elemelerde nasıl şekillenecek? Bize yeni yıldız adaylarının müjdesini verebilir misiniz?
Hami Mandıralı : Son 3 haftadır yurtdışı seyahatindedim. Seyahatimin amacı yetenekli gurbetçi gençlerin Türk Milli Takımı'nı seçmesi için görüşmeler yapmaktı. Birçok oyuncumuzun aileleri ile görüştüm. Onlar için çok önemli bu temaslar. Kendilerini özel hissediyorlar. Çocuklarının Türk Milli Takımı'nı seçmesi yolunda bu çok önemli bir adım oluyor, Federasyon buraya kadar gelip bizimle ilgileniyor , bizi önemsiyor diyorlar. İnşallah yeni Mesut'lar olmayacak.

DeMarke : Birkaç yeni isim öğrenebilir miyiz?
Hami Mandıralı : Defansın sağında Arda Yavuz var. Essen'de oynuyordu , Milli Takım'a çağırdık. Süper iki maç oynadı hemen Erdoğan Arıca transfer etti, şimdi Hacettepe'de.
Orta sahada İngiltere'de Reading'de oynayan Jem Paul Karacan, İsviçre Basel'de oynayan Serkan Şahin , Grasshoppers'dan Ergün Belise , Almanya'dan Tunay Torun..Bunlar Türkiye'de henüz çok bilinmeyen ancak her biri çok önemli oyuncular olabilecek isimler. Gökhan Töre örneği var bir de..Türkiye'de kaç kişi tanıyor ama biz onu U 17 Milli Takımımız'a aldık , şimdi de Bayer Leverkusen'den Chealsea'ye transfer oldu. Çalışmalarımız çok yoğun olarak devam edecek. Yurtiçi zaten sürekli takipteyiz. Denizli'de 1995 doğumlu Recep Niyaz var mesela; büyük potansiyel. O yaşlara kadar iniyoruz scoutingde.

DeMarke : Hocam, Aydın Yılmaz,Batuhan Karadeniz,Caner Erkin,Nuri Şahşn gibi oyuncuların yaşı Ümit Milli'ye tutuyor. Bu oyunculardan faydalanacak mısınız?
Hami Mandıralı : Bu hassas br konu. Bahsettiğimiz oyuncular hem kendi takımlarında hem Milli Takımlarda A takım seviyesinde önemli sorumluluklar alacak hale geldiler ve alıyorlar. Fatih Hoca da zaman zaman A Milli Takım'da kullanıyor onları. A Milli'de sorumluluk almış bir oyuncuyu daha sonra Ümit Milli'ye motive etmek de oldukça zor oluyor. Takımla aynı havayı yakalayamıyorlar. Bu nedenle tüm turnuva boyunca Ümit Milli'de hizmet edecek oyuncuları ağırlıklı tercih etmeye çalışıyoruz.

DeMarke : Hocam, yolunu açık olsun. Samimi sohbetiniz için çok teşekkür ederim..

Relegation Release Clause


Championship Manager'ın hayatımıza kattığı kavramlardan biridir "relegation release clause" ;
Meali ; "küme düşme halinde serbest kalma" olarak düşünülebilir..

Middlesborough'da oynayan Tuncay Şanlı'nın kontratında da bu madde var..
Enteresan bir durum akla geliyor tabii ki. Kontratında böyle bir madde olan bir futbolcu , takımının küme düşmesi halinde, oynadığı takımdan daha iyi takımlara bedelsiz olarak transfer olabilme şansını yakalıyorken nasıl bir halet-i ruhiye ile sahaya çıkar? Kişisel çıkarlarını mı düşünür yoksa takımı kümede kalsın diye terinin son damlasına kadar mücadele eder mi?

Tuncay Şanlı'yı iyi tanırım ,o her halükarda sahada ahlaklı mücadelesini sonuna kadar sürdürür..Yetmez de takım düşerse , o zaman yolun açık olsun Tuncay..

24 Şubat 2009 Salı

Efsane Manşetler # 1


Türkiye'deki gazetelerin manşetlerini yazan çok yaratıcı adamlar var. Hele geçmiş yıllarda her önemli maçın ya da spor olayının ardından gazete manşetlerini beklerdim heyecanla , bakalım bugün ne çıkmış o beyinlerden diye..
Bu serinin birinci manşeti "Star" gazetesinden , ki birçok ilginç manşet de zaten bu ahlaklı ve yaratıcı gazetemizden gelmiştir..
Galatasaray'ın Leeds deplasmanı, 21 Nisan 2000..Bu arada kutucuklarda konuşturulan İngiliz seyircilerin dedikleri de şahane..
"What is this?"
"This is a doksana taktı"

23 Şubat 2009 Pazartesi

Düello


Dünyanın en çok izlenen spor organizasyonunda 2009 İlkbahar - Yaz sezonu bugün açılıyor.
Şampiyonlar Ligi son 16'da gecenin dev düellosu San Siro'da ; Inter - Man.United .
Bir İtalyan bir İngiliz oldu mu işin içinde, demeçler havada uçuşur , gözdağları verilir, psikolojik savaş maçın da önüne geçer. Hele bir de söz konusu takımların başında düşman kardeşler Mourinho ile Ferguson olursa..
Dikkatle seçilmiş cümleler gelmiş yine Mourinho'dan :
" Ferguson'u iyi tanırım ; United San Siro'ya savunma yapmaya gelecek."
Ferguson'dan cevap gecikmedi :
"Jose, United'ın herhangi bir maça kazanmaktan başka bir amaç için çıkmayacağını iyi bilir , bu maç da onlardan biri olacak"

Bir de sahada konuşacaklar var ; esas düello onların arasında geçecek.
İki uzaylı izleyeceğiz bu akşam..Bakalım filedeki örümceği hangisi alacak..

FLAŞ FLAŞ FLAŞ ..Skibbe Raus!!


Evet, beklenen haberi veriyorum.

Az önce Florya'dan aldığım habere göre, Skibbe eşyalarını toplamış , oyuncularla vedalaşmış..Henüz açıklama gelmedi yönetimden, bakalım yerine kim gelecek?
Cevat Hoca zaten oralarda..
Hagi de ne tesadüf ki bugün Floryadaymış..

Hayırlısı..

22 Şubat 2009 Pazar

Skibbe'nin İstatistikleri


Steau Bükreş'e elenerek Şampiyomlar Ligi tarihinde ilk kez öne elemede kupaya veda edilmesi ;
Kayseri'nin tarihinde ilk kez Sami Yen'de puan alması;
Sivas'ın Galatasaray'ı tarihinde ilk kez yenmesi,sonra da ilk kez kupadan elemesi;
Antalya'nın tarihinde ilk kez sahasında Galatasaray'ı yenmesi ;
11 yıl sonra Galatasaray'ın sahasında 5 gol yemesi...
Bir oyuncudan lig tarihinde ilk kez 4 gol birden yenmesi ;

İşte bu tarihi ilkler hep Herr Skibbe'nin döneminde yaşandı..
Alman Hoca geriden tarih yazdı..

Aragones'in Kozu


Aragones'in en güvendiği oyuncusu "o"..
Koltuğu her sallandığında devreye giren ;
Başı her sıkıştığında imdadına yetişen ;

Evet , Fenerbahçe teknik direktörünün en güvendiği isimden bahsediyorum ;
HERR SKIBBE!!

20 Şubat 2009 Cuma

Pazarlama İkoncanı


Günümüzde oyuncuların imaj haklarının markalar tarafından kullanılması oyuncular için ekstra bir kazanç kapısı oluyor.

Burada, oyuncunun pazarlama faaliyetleri ile ilgili yaklaşımı çok önemli. Sahadaki yetenekleri de pazarlama anlamında tabii ki önemli ancak sahadaki yetenek ile oyuncunun PR ve pazarlama gücü arasında pozitif bir korelasyon yok.

Roberto Carlos'u bu alanda örnek vermek istiyorum. Hafızanızı tazelerseniz, R.Carlos'u kariyeri boyunca birçok pazarlama aktivitesinde gördük. Pepsi'nin özellikle önemli turnuvalardan önce yaptığı büyük kampanyaların hem TV hem de basılı materyallerinde, kariyerinin uzun dönemi boyunca sponsorluğunu yapan Nike'ın reklamlarında ve ilanlarında ve daha birçok daha küçük ölçekli çalışmada..

Türkiye'ye transfer olduktan sonra da bu alanda çok profesyonel çalışmalara imza atıyor. Onu önce Garanti Bankası reklamlarında bankanın ofisboy'u olarak , sonra da OX reklamlarında bir grup güzel kızdan kaçamayan erkek olarak gördük. Her ikisinde de rahat tavırları ve aktörlere taş çıkartan oyunculuğuyla dikkat çekiyordu.


Son olarak da, yıllarca sponsorluğunu yapan Nike firmasından kıvrak bir çalımla adidas'a geçerek portföyüne yeni bir marka ekledi.

Geçtiğimiz Pazar günü R.Carlos bu sezon giyeceği ve kendisi için kişiselleştirilmiş adipure kramponlarının lansmanı için İstinye Park'taydı. Bu tarz etkinliklerde oyuncunun elektriği, insanlara yakınlığı, marka ve ürünü iyi tşıması ve yeterince ön plana çıkartabilmesi oyuncuyu "pazarlama ikonu" yapar..
İşte Roberto Carlos da bu yüzden dünyadaki aktif sporcular arasında en önemli pazarlama ikonlarından biri..

19 Şubat 2009 Perşembe

Babalar ve Oğullar #2

Adını 80'lerin efsane orta saha oyuncusu Uruguay'lı Enzo Francescoli'den almış..
Yeteneğini ise bir başka efsaneden , babası Zinedine Zidane'den.


Enzo Zidane'ı izliyoruz. Babasının takımı Real Madrid formasıyla , kolunda babası gibi kaptanlık pazubandıyla. El Classico'da boy gösteriyor.
Yine dibine düşmüş meret!!

Babalar ve Oğullar #1

Yaşayan bir efsane Paolo Maldini..
O da babası Cesare Maldini ile birlikte futbol oynama şerefine erişmişti..


Bu da Daniel Maldini ; Paolo'nun 5 yaşındaki oğlu. Maldini'lerin 3.kuşağı.
Milan'ın 2007 yılında San Siro'daki Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu kutlamalarında çekilen bu görüntülere bakılırsa ; babası bu sezon sonu bıraksa da Maldini soyadı kupalar kaldırmaya Daniel ile daha uzun yıllar devam edecek. Seedorf'un ayağına kayış stili size kime hatırlatıyor ??

Tarih Tekerrür Etsin


18 Eylül 1985..Fenerbahçe Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası 1.turunda Bordeaux'yu eledi..


18 Şubat 2008..Galatasaray Bordeaux'yu elemek için ilk adımı attı..

16 Şubat 2009 Pazartesi

" Mes Que un Club "



Bir Takımdan Fazlası..

İşte, Barcelona'da yaşayan Katalanlar için futbol takımlarının değeri , gönüllerindeki ve hayatlarındaki yeri budur. "El Barca" kolayca adlandırılamayacak bir organizasyonun ve tarih sayfalarında yer bulmuş bir sosyal kavganın sembolü , bayrağıdır.

Barca , bir ulusun devlet olmak için ihtiyaç duyduğu semboldür.

Eğitim için gittiğim Barcelona'da yaşadığım 1,5 sene boyunca buradan gitmeden önce İspanya ve Barcelona ile ilgili hiç bilmediğim ve orada yaşamadan çok da anlaması mümkün olmayan bir kültürü tanıdım ; Katalan Kültürü..
"İspanyol değil" , "Katalan"..
Bir Barcelona'lı için çok kesin çizgilerle ayrılmış ve doğuştan gelen bir gerçektir bu ; Katalan Olmak ! Bununla her zaman, her yerde, her şekilde gurur duyup, bunu hep ön plana çıkarırlar. İspanyolca değil Katalanca konuşurlar (ki Katalanca tamamen farklı bir dildir), okullarda Katalanca eğitim verirler. Belediye Binası ve Polis Merkezi'nin olduğu meydanda, bu binaların tam karşısında Katalan Parlamentosunu ve Katalan Emniyet Müdürlüğü'nü görürsünüz , ki Barcelona içinde bunların sözü geçer.

Barcelona'yı bir takımdan fazlası , Katalanlar'ın "el Barca"sı yapan hikayeye gelelim ;

1930'larda İspanya İç Savaşı sıralarında, El Caudillo (General Franco)'ya en çok direnen bölge Katalunya olmuştur. Madrid'li olan Franco koyu bir Real Madrid taraftarıydı ve ülkedeki Castillan'lar(Madridliler) hariç tüm diğer etnik gruplara karşı ayrımcı bir yönetim gösteriyordu. Bu yüzden Barça-Real Madrid maçlarında Nou Camp tamamen doluyordu. Franco'nun yasakladığı Katalan bayrakları stada asılıyor, maç sonunda taraftarlar, futbolcular kadar yorgun oluyorlardı. Katalunya varlığını sadece Nou Camp'ta sürdürüyordu ve Franco'nun el sürmeye cesaret edemediği tek Katalan sembolüde Barça'ydı. Susturulan bir ulusun futbolla başkaldırışıydı bu. Gerçi Franco öleli çok oldu ama Barça hala Katalonya'nın sembolü. İşte bu yüzden Barça, Katalonya'da kutsal sayılıyor. Yine işte bu yüzden Barcelona kurulduğundan beri kutrsal bayrak saydığı formasına ticari kazanç sağlayacağı bir reklam almıyor. Son iki sezondur formalarında gördüğümüz Unicef reklamı da tahmin edebileceğiniz gibi yardım amacı taşıyor.

Barcelona'da Camp Neu'nun bulunduğu Les Corts caddesi her maç günü şehrin her yerinden akan 100.000 Katalan ile dolar, onların marşları ile inler. Kavga ile savaşla ve nefretle değil ; sporla bayraklarını dalgalandırmak , seslerini duyurmaya çalışırlar..
Saygı duyulacak bir takımın saygı duyulacak öyküsüdür..

3'ün 2'si


Bu hafta sonu basketbolun şov haftasonuydu. NBA All -Star 2009 Haftasonunu geride bıraktık.

All Star 2009'un en ilginç yanlarından biri All-Star maçının MVP seçimi idi.
Bugüne kadar 3 kez All-Star MVP'si olmuş 3 oyuncu var. Micheal Jordan, Bob Pettit ve Oscar Robertson.
Bu senenin All-Star'ları arasında ise daha önce 2 kez bu ödülü kazanmış 3 oyuncu vardı ; Lebron James, Kobe Bryant ve Shaquille O'Neal.
Batı maçı 146 - 119 kazanınca; Doğu'nun yıldızı Lebron zaten listeden büyük ölçüde elendi. Geriye, Lakers'da 8 sezon birlikte oynamış ve hep birlikte oynayamıyorlar diye eleştirilmiş iki süperstar kalmıştı. Kobe ile Shaq bu kez çok büyük bir onura birlikte eriştiler.

2009 All Star maçının Co-MVP'leri oldular , bir de tarihe ortak..

Sylva'dan Hisse

Dün akşamki Beşiktaş-Trabzonspor maçının yıldızıydı Tony Sylva. Bir süredir de hep Trabzonspor'un en iyi oyuncusu. Oldukça uğraştılar almak için ama sonunda değdi.

Sylva'yı izlerken aklım hep 2002 Kore - Japonya'ya gidiyor. Saat farkından gündüz vakti 10.00'da oynanan Türk futbol tarihinin o güne kadar gördüğü en önemli maçlardan birine. Kupanın iki sürprizi çeyrek finalde karşı karşıya.
Senegal'i elersek yarı finale çıkacağız. Normal süre yetmiyor iki takıma da, heyecandan öleceğim heralde derken İlhan'ın muhteşem golü aklımızı başımızdan alıyor, dünyanın yarı finalindeyiz..
İşte o golü yiyen kaleci Tony Sylva..
Senegal'in çeyrek finale kadar gelmesinde de çok büyük emeği var..
Aynı golün olduğu karedeki diğer Senegalli oyuncu da Diatta!! Hani şu geçen sezon ortası Beşiktaş'a gelen ve hiç oynayamadan giden Diatta..
Bir de golü atan İlhan Mansız var tabii, onun da neredeyse son gol olduğu attığı. En son reklamlarda, dizilerde altın goller peşindeydi..


Futbolcunun kariyeri upuzun bir yolculuk gibi..İyi bir kariyer için uzun bir soluk , azim, bol çalışma gerekli , bir de "ne oldum" dememek. Bugün vezir , yarın rezil olmak için en kolay meslek futbolculuk. Anlık başarıları da başarısızlıkları da fazla abartmadan önüne bakmak gerek..

15 Şubat 2009 Pazar

Kalli İş Gezisinde


Dikkat ediyorum Kalli ikinci devre başından beri ortalarda yok..Schalke'nin altyapı akademisini ziyarete gitmiş en son. Takım da Sivas, Denizli, Antalya geziyor. Bakmış herlade takvime ilk yarı bitince , program biraz sıkıcı demiş, memlekete bi ziyaret ayarlamış hemen. Gelecek için çalışmalar yapacak bu geçmiş yaşıyla. Bugün ne olcak? Kalli bunu hiç düşünmedi zaten.

Takım da üstüste kaybedince insanın aklı hemen polemiğe çalışıyor..

"Kalli gitti , Skibbe bitti"
Çık işin içinden..

12 Şubat 2009 Perşembe

Four, Double - Six , Six Four


Dün akşamki Euroleague maçlarını izlerken dikkatimi çekti. Önce Cibona - Fener maçında Fenerbahçe Ülker'li Vidmar'ın dövmesi sandım. Sonra aynı dövmeden, Cibona'lı Prkacin'in kolunda da varmış diye şaşırdım. Bu sırada salonun zeminine yapıştırılmış koskoca ilanı gördüm. Bu sefer de Euroleague'in yeni ana sponsoru bu firma heralde dedim. Çok yaratıcı bi çalışma olmuş , iyi de para basmışlardır bu işe. Baksana iki takımın oyuncularının kollarına reklamlarını vermişler diye de devam ettim.
İşin gerçeği ise şöyle..
Nelson Mandela 1964 yılında özgürlük ve eşitliğin savaşçısı olduğu için mahkum edilmiş ve 27 yıllık mahkumiyet süresini geçirmek için Güney Afrika'daki Robben Hapisanesi'ne girmişti. Orada herkes numaraları ile çağırılıyordu ve 1964'te mahkum olan Mandela'nınki de 466'ydı.

"46664" ; özgürlüğü , eşitliği , insan haklarını temsil eden rakamdı..

İşte tam da bu nedenle AIDS'e karşı açılan savaşta, derin anlamları olan bu sembolik sayı kullanıldı. HIV virüsü taşıyan insanların herkesle eşit haklara sahip olup , eşit imkanlardan faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik dünya çapında toplumsal bir bilinç yaratmaya yönelik bir hareketin bayrağı oldu.
2003'te Nelson Mandela'nın önderliğinde başlayan harekete destek için sanat , politika ve spor dünyasının ünlü isimleri de seferber oldu.

Euroleague'de kampanyanın platformlarından bir oldu. Bu hafta ile birlikte 3 hafta süresince oynanacak olan 16 Euroleague maçı "46664 Games" adı ile anılacak ve takım, oyuncu, koç ve hakemler de kampanyaya destek olacaklar..
Sporun iletişim gücü önemli , kullanmak gerek..

Kriz Fırsatçıları


Multinational'lardan bahsediyorum. Yıllarca üstüste dünyanın her yerinde senede %20 - %30 büyüyen , sömürü ile işçi çalıştıran, ülke politikalarına müdahele eden dünyanın dev şirketleri şimdi de eldekileri elekten geçirmek için istedikleri ortamı yaratıyorlar.
İşçi çıkar! Kriz var , ondan oldu..
Maaş zammı yapma! Kriz var, ondan oldu..
Prim verme! Kriz var, ondan oldu..
İşçiler haklarından vazgeçsin ki işlerini kaybetmesin , yarım maaş alsın ama çalışmaya devam etsin..

Yemeyin beni, Dünyanın karını yaparken çalışanlara teşekkür etmeyi bile hatırlamazsınız ama en ufak fırsatı bulunca onların sırtına binersiniz.
Topunuzun!!

11 Şubat 2009 Çarşamba

Forma değişimi


Maçtan sonra forma değişme geleneği Milano'da biraz zora girmiş gibi.
Garibim Beckham, Catania'lı tüm futbolcuların ilgi odağı. Solundakinin elini sıkıyor , sağdakine laf anlatıyor, iki kişi de sıralarını bekliyor.
Senin işin de zor be Becks..

Yaptığın İşten Keyif Almak


Herhangi bir işi yaparken yüzünüze şu ifade geliyorsa, o iş sizin için doğru iştir, değerini bilin..

Gözlerin Pası


Dün gece Brezilya - İtalya dostluk maçı vardı Londra'da..

Arsen Wenger'in yap - yetiştir - oynat modelinden dolayı çok büyük yıldızlar izleme şansı olmadı Emirates Stadı'nı dolduran Arsenal taraftarlarının yıllardır. Bu maçta biraz olsun doyurdular heralde bu açlıklarını.

Dostluk maçına bak yaa..Toplamda 18 Dünya Kupası oynanmış , bunların 9'unu sahada birbirlereyle dostluk için mücadele eden 2 takım kaldırmış. 5 kere Dünya Kupası'nda karşı karşıya gelmişler. Genel skor da dostça , 2 kez Brezilya , 2 kez İtalya , 1 kez de berabere..
Maça gelince..Brezilya erken bitirdi maçı. Yeni ayak Ellano'ya, bu sene takım dibe de vursa kendini çok geliştiren Robinho'nun attığı gol eklendi. Attı desek ayıp olur , adam dans etti , top gol oldu. İlk yarı Gillardino yok oldu sahada , ikinci yarı Toni girdi İtalya biraz daha oynar gibi oldu ama Brezilya'nın ayağa paslarına , seri çıkışlarına ve inanılmaz kanat oyuncularına fazla da diş geçiremedi. Marcelo R.Carlos'un iyi halinden bile daha iyi, keza Maicon da Cafu gibi..
2010'da da samba izliycez galiba..
Bu arada Lippi'ye de yazık oldu..Kardeşim madem rekor kıracaksın bir maç daha kaybetmezsen , o maçı niye Brezilya ile oynarsın ki!! İnsan bir maç alır araya şöyle basitinden , kır rekoru, sonra bakarsın sambana..

6 Şubat 2009 Cuma

Koca Kafa


Arda Turan sezonun ilk devresinde oynanan Beşiktaş derbisine üzerine K.K.66 yazılı kramponlarıyla çıkmış ve maçtan sonra şöyle demişti ;
"Sponsorumun müdürü takım içindeki esprileri biliyor. Bana koca kafa diyorlar. Bu maç için KK 66 yazılı kramponları göndermiş, ben de giydim."

Lakap yerine oturmuş , ne diyelim!!

5 Şubat 2009 Perşembe

Kişiye Özel


Kişiselleştirme, günümüz rekabet koşullarında tüketiciye yaklaşmanın en iyi yollarından biri. Hepimiz, satın aldığımız veya kullandığımız şeylerin bize özel olmasından çok mutlu olur , başka bir keyif alırız..
Bir futbolcu için de kramponunun kişiselleştirilmesi motivasyon artıran bir unsur oluyor.
Spor markaları, bir oyuncuyla sponsorluk anlaşması imzaladıkları zaman ,maçlarda giymesi için kişiselleştirilmiş ayakkabılar hazırlıyor.
Bu kişiselleştirmenin çeşitli açılımları var. Oyuncunun ayağının kalıbı alınarak ayakkabının içi bu kalıba göre hazırlanabiliyor. Kramponun tabanındaki enjeksiyonlar oyuncunun istediği hale getirilebiliyor. Plastik enjeksiyon vidalıyla değiştirilebiliyor veya tabandaki parçaların uçları yuvarlak veya sivrileştirilebiliyor. Oyuncunun ayağını rahatsız eden yerler varsa o bölümlere yastık eklenebiliyor. Bunlar kişiselleştirmenin teknik ve performansa yönelik bölümleri..
Oyuncular için çok önemli olan bölüm ise, kramponunun görünen dış yüzüne dikişle işlenen yazılar. Bunun ne olacağını oyuncu kendi seçiyor. Kimisi kendi adınıve numarasını , kimisi lakabını , kimisi eşinin ve çocuklarının adını yazıyor. Kimisi takımının logosunu , kimisi ülkesinin bayrağını istiyor. Ama, o kramponda kendine ait birşey istiyor.
adidas her sezon David Beckham'ın adını taşıyan bir koleksiyon hazırlar, buna kendi adını taşıyan kramponları da eklerdi. Şimdi Messi zamanı ve koleksiyonlar onun adına hazırlanıyor. Beckham'ın belki koleksiyonu artık yok ama Milano'da giydiği kramponlar da yeterince ona özel..
32 malum numarası ,
DB & V malum kendisi ve baharatlı eşi,
İtalyan bayrağı malum biraz da popülizm,
Brooklyn,Romeo ve Cruz da malum küçük Beckham'lar..
Krampon deyip geçmeyin , hikayesi var..

2 Şubat 2009 Pazartesi

Tarih affetmez



Zaten hatırlayacak tarih her şekilde onları..Yine de kesin bir imza atalım , çıkmasın dediler..Hem de aynı hafta sonunu beklediler..

Dünyanın en iyi takımının tarihinde lig maçlarında en çok gol atan futbolcu olmak!!Bu hafta sonu attığı golle 307 gol oldu Raul..Ve sonunda bu alanda da Alfredo DiStefano'yu geçti. Zaten 64 golle UEFA Champions League'in , 66 golle UEFA organizasyonlarının en golcü futbolcusu idi , toplamda attığı gollerle de Real Madrid'in..Sonunda kırılmadık bir bu kalmıştı, onu da kırdı Raul..

Messi daha çok bireysel rekorlar kıracak ,kupalar alacak bu belli ama Barcelona'nın 5000. golünü atmak da ona nasip oldu. Küçük adam, 60'ta Barcelona 1 - 0 mağlupken oyuna girip önce 4999. golü attı , 5000 benim hakkım mesajı verdi , sonra da yine ufak bir büyü yaptı, hem Barca'yı ipten aldı , hem de tarihe adını yazdı..

Tebrikler..

İlahi Adalet


İki kere uğradı Saraçoğlu'na dün akşam..
Birincisinde bir yanlışı düzeltti , ikincisinde Aragones'e kıyak geçti.

Selçuk Şahin 75.dakikada Tabata'yı arkadan yaka paça indirdi, ilk yarıdan da bir sarı kartı vardı Selçuk'un..Pişti yani..Atılacak, Fener bunca sıkıntılı futbolun üstüne bir de 10 kişi kalacaktı. Üstelik atılan Selçuk da Fenerbahçe orta alanının tek bozanı, Tabata'nın bekçisiydi. Ama olmadı, Özgüç Türkalp'in yüreği Tabata'nın o kadar boş oynayıp cirit atmasına el vermedi.
Atamadı Selçuk'u..Dede olaya müdahele etme gereği duydu , 79'da aldı Selçuk'u koydu taraftarın sevgilisi! Josico'yu..Josico da "ilahi adalet"e içerlemiş olacak ki , 3 dakika kaldığı oyunda bir top kullandı, onu da direk rakibe attı , o top gitti Tabata'nın ayağından Erman'ın ayağını, oradan da Volkan'ın kalesini buldu.
Selçuk'u atamamıştı hakem, buna kızan Josico kimseye söylemeden kendi çıktı!! Özgüç Türkalp'in yapamadığını Josico üzerinden yukarıdaki yaptı..

Ama daha sahadaki işi bitmemişti..
"Dede'nin zamanı azaldı" diyenlere inat , onun biraz daha ömrü olsun diyiverdi. Hop, Alex şapkadan tavşanı çıkardı..Bu tavşan anca 1 puan etti..
Demecinden belli , " Dede bir puana da razı" !!