29 Ocak 2009 Perşembe
İspanyol Fotospor
Marca'nın bugünkü spor manşeti ;
" Sürpriz imza Yattara olabilir"
İspanya'da tabloid spor basını tiraj artırıcı transfer haberleri yayınlar.
E Madrid basınının da, bu sene zaten sportif anlamda yayınlayacak fazla birşeyi yok. Malum Barcelona ligin tozunu çoktan attı!!
Onlar da taraftarın ağzına iki kalem bal çalmaya çalışıyor..Ama bu bal da taraftarı kesmez ki yaa..
Yattara gelicek diye heyecanlanan bir Real Madrid taraftarı olabilir mi ki?
Ya da Yattara'yı tanıyan?
Peki Yattara gitse oynar mı ? Kolbastı oynar..
28 Ocak 2009 Çarşamba
Uygun Adım
Büyük takım olmaya doğru "Uygun Adım" gidiyorlar...
Geçtiğimiz sezon yakaladıkları harika çıkışın şampiyonlukla taçlanmasına çomak sokmuştu Galatasaray. O zaman, Türkiye'deki birçok futbolsever Sivasspor'un bu başarısının dönemlik olduğunu ve son bulacağını düşünmüştü , böyle düşünmeyenlerse "Uygun Adım" zirvede...
Son iki Galatasaray maçı iyice tescilledi Sivasspor'a duyulması gereken saygının boyutunu. Galatasaray karşısında özellikle Ali Sami Yen'de ortaya koydukları mücadele ve direnç büyük bir Avrupa takımı ayarındaydı, sahayı parselleyişleri de..Ne yaptıysa delemedi Galatasaray savunmayı , 250.000 €'luk Bilica ile muhtemelen ondan da ucuz bir Diallo kapattı ortayı , Abdurrahman da Arda'yı yıldırdı..Orta sahada Musa, Sezer, İbrahim hem topu olumlu kullanıyor, hem de yıldırıcı bir pres yapıyorlar. Modern futbolun gerektirdiği herşey var yani. Sistem , alan paylaşımı , pres , ayağa bol pas , şut..Oyunun iki yanını da oynayabilen 8 -9 tane oyuncusu var Sivas'ın. Bir de Mehmet Yıldız'ı , Balili'si , yakın gelecekte göreceksiniz Kamanan'ı..
Bunlar sahada gözükenler. Bir de, iceberg'in gözükmeyen tarafı var..Mükemmel bir sportif organizasyon , ılımlı, pozitif, fedakar ve teknik ekibine saygılı bir başkan ve yönetim kurulu..
Futbolu çok iyi bilen , ekibine güvenen , bilimsel çalışan , kendini geliştiren, özgüveni yüksek, oyuncularıyla ilişkileri olağanüstü bir teknik adam..
Kaptandan öte bir kaptan..
Sanki bir okul takımı havası var Sivas'ta..
Salı günkü kupa maçından önce Sivasspor Kampı'na gittim..Havada "Şampiyonluk" kokusu var..Yılların düzenine meydan okuyan bir grup Anadolu çocuğunun inanmışlıkları var.
Bülent Uygun da bu yazıda en azından bir paragrafı hak ediyor..
Kendi ifadesiyle , garip bir başlangıç oldu..Daha start'ta sinyali vermiştik diyor..2006 - 2007 sezonunun ortalarında Sivasspor ligin dibine demir atmışken ve önünde ardarda 3 büyük maç varken Karol Pecze'nin istifasıyla boşalan koltuğa oturduğunda çoğu kişi bu 4 maçlık sürecin sonunda Bülent Uygun'un da Sivasspor'dan ayrılabileceğini ve Bülent Hoca'nın yeni getirilecek teknik direktör bu zorlu süreçte yıpranmasın diye gelmiş geçici bir çözüm olduğunu düşünüyordu. Sonrası mı? İlk maçta İnönü deplasmanından 3 puan ,sonra Sivas'ta FB galibiyeti ve bugünlere uzanan bir yol..
Bu sezonun ilk yarısında kendi sahasında oynadığı 9 maçta 8 galibiyet alan , en yakın rakibine 3 puan farkla zirvede oturan bir takım..
"Uygun Adım" Bülent Hocam..
26 Ocak 2009 Pazartesi
Milanese DB
Türkiye'de sponsorların takımlar için transfer yapacağı söylentileri sürekli dolaşıp durur. Büyük takımlar ne zaman yeni bir sponsorla anşlaşsa okuruz hemen :
"Turkcell Adriano'yu Fener'e getiriyor" "BP'den CimBom'a Ronaldinho gazı"
"Telekom'la anlaşma imzalayan Galatasaray'a piyango , Jembey Galatasaray'da!!"
Bizim kamuoyunda böyle anlaşılıyor sponsor ilişkisi..Kulübe sıcak para kaynağı sağlayan enayi firma..Firmanın sanki hiçbir beklentisi yok kulüple bu ilişkiyi kurarken..Hani gelecek , imzayı atacak , paraları saçmaya başlayacak!!
Ülker spor sektörüne para yağdırmaya başladığında, taraftarın beklentisi ilk kez gerçek oluyor gibiydi ama gelenler de bir Ronaldinho değildi hani..Beşiktaş'a piyangodan Delgado çıktı , Galatasaray'a Carrusca!! Şimdi birisi bir türlü sırtındaki numara kadar oynayamıyor diye eleştiriliyor , diğerinin ise sırtından formasını da çıkarttılar sonunda.
Peki bu ilişkiden takımlar ne kazanmış?? Koskoca bir hiç!!
Ülker ne katkı sağlamış markası için? Reklamın iyisi kötüsü olmaz!!
Bu şartlar altında bakmak lazım bir de David Beckham'ın Milano sefasına. Adam deli mi , 3 ayda bir takım , hatta kıta değiştirsin. İyi kötü Real Madrid'de tıkır tıkır yaşıyordu , gitti Amerika'da "soccer"ı tanıtmaya.
Çok mu iyi bir adam bu Beckham, taa oralara gidiyor böylesi bir amaç için?
Beckham iyidir iyi olmasına da , bu transferlerin Beckham'ın iyi niyetiyle alakası yok. Beckham'ın bireysel sponsoru adidas ve adidas Amerika kıtasında pazar payında ezeli rakibinin gerisinde. Jordan sırtlamış Nike'ı götürüyor. NBA anlaşması ile basketbola penetrasyon , Beckham'ın Los Angeles'a gidişiyle de Amerikan pazarına uzatılan bir gül daha!!
E sonra? Sonrası , Amerika'da futbola ilgi bu kadar işte , 3 ay..
Peki adidas için şimdi Beckham'a nerede ihtiyaç var? Milan forma satışları global anlamda düşüşteymiş , yeni bir ivme lazım..
İşte Beckham'ın Milan'a transfer hikayesi..
13 Ocak 2009 Salı
Winner !
Abdi İpekçi ilk inşa edildiği günlerden , Efes Pilsen Avrupa'daki yürüyüşüne başladığı ilk günlerden , Koraç Kupası'nın daha gencecikken allerinde yükselmesinden , Tamer Oyguç'tan hemen sonrasından , Mirsad ile birlikte potaları sarsmaya başlamalarından , kardeşi Faruk Beşok'un üçlüklerinden , sıska fiziklerinden , güzel denemeyecek yüzünden hatırlıyorum Hüseyin'i..
2001 yılında Milli formayla İstanbul'da Avrupa Basket Şampiyonası finali oynayan Hüseyin , bundan sonra gurbet yollarına düşüyordu. Her sezon başı şüpheyle baktığım transferlere imza atıp yeni bir ülkenin yeni bir ligin yolunu tutuyordu.
İlk durak yıldız fabrikası Maccabi Tel Aviv'di. Maddi açıdan oldukça tatmin edici bu süreçte yabancı sınırlamasına takıldı Hüseyin. O bench'te otururken , kariyeri kupalarla dolmaya devam ediyordu. 2 İsrail lig , 2 İsrail Kupa Şampiyonluğu , 1 Euroleague final four'u..
2003-2004'te Hırvatistan'daydı Hüseyin ama Adriyatik'te tatilin ötesine geçmiyordu bu sezon..Hiç oynamadı..Şüpheler başlamıştı , Hüseyin'in kariyeri erken mi tükeniyordu??
2004-2005'te rota bu kez Fransa'ydı. Erman Kunter'in çalıştırdığı Asvel'de tekrar hayata döndü Hüseyin. Fransa'da basketbolla ilgili elde edilecek tüm b,reysel ve takımsal başarılara ulaştı. Final oynadı , All - Star oldu , kupayı aldı..E sezon sonunda da Fransa Ligi'nin önemli transferlerinden biri olarak Le Mans'ın yolunu tuutu. Türkiye ve İsrail'den sonra Fransa Lig Şampiyonluğu'nu da yaşadı. Apoletler artıyordu..
2006-2007 sezonunda kimilerinin "kariyeri bitti , artık paraya gitmiştir" dediği bir transfer daha yaptı ve Polonya'nın Euroleague temsilcisi Prokom Trefil'e imza attı. Cebine iki yıl için 1.4 milyon $ girmişti ve basketbolun emekçisi için emeklerinin küçük bir karşılığıydı bu para..Orada da durmadı , Polonya Şampiyonu oldu , Euroleague'de harika maçlar çıkardı ve 8 sene önce başladığı Avrupa macerasından gururlu bir biçimde yepyeni rütbeler ve dev bir tecrübe ile ülkesine dönmeye karar vermişti.
Ama geçtiğimiz 2 yıl gösterdi ki , bu dönüş, "basketbolumun son demlerini ülkemde rahat rahat geçireyim" dönüşü değildi. Geçtiğimiz yıl Galatasaray'ın ilk devreki inanılmaz çıkışının ve Uleb Cup'ta Final Four'a giden yolun hırsı , oyun zekası ve yeteneğiyle mimarıydı. Bu sezon başında Zizic , Milojevic gibi kendi bölgesine transfer edilen yıldızların gelişiyle bir ara "tukaka" oldu Hüseyin yine. Sonra, Zizic gitti ,Zizic geldi , Milojevic sakatlandı , iyileşmedi , açıklarını kapatmak, takımı ayakta tutmak yine Hüseyin'e düştü..
Oynamak istiyor dev adam , double double'a doymuyor son iki aydır. Çok önemli bir periyodu geçen Galatasaray Cafe Crown'un son 7 lig maçında 6 kez , son 3 Avrupa Kupası maçının da tamamında double double yaptı. Hem de 20 küsur sayılar ve 13 - 14 ribauntlarla. Fenerbahçe derbisinde yine topu kendisini 3 yıldır çoluk çocuğa tercih eden Tanjevic'in kafasına gözüne vurdu..
Yeni okudum , Galatasaray'la şampiyonluk yaşamadan bırakmam diyor...
O zaman " Sahne Senin Hüseyin"..
8 Ocak 2009 Perşembe
5 Ocak 2009 Pazartesi
Copa Mondial
Hani yastığımızın altına koymak istediğimiz ayakkabılar vardır ya , doyamayız , onları giyince uçacağımızı , toplara daha sert vuracağımızı, daha hızlı koşacağımızı düşündüğümüz.
İşte adidas'ın Copa Mondial modeli kramponu da birçok futbolcu için böyledir. Bu yıl itibariyle piyasada 26.yılını geçiren bu yaşayan efsane ; krampon teknolojisi her geçen gün gelişse de ve markalar pazardaki paylarını artırmak için her sezon yepyeni model ve renkler de piyasaya sürse, bazı oyuncuların ve amatör sporcuların vazgeçemediği bir krampon.
Peki nedir "Mondial"'i bu kadar vazgeçilmez yapan?
İlk çıktığında (1983) diğer kramponlara göre o kadar hafifti ki, Copa Mondial giyen oyuncular diğerlerine göre çok daha rahat hareket ediyorlardı. Kanguru derisi olması nedeniyle çok yumuşak olan ve ayağın şeklini alan krampon, bu özelliği ile uzun yıllar oyuncuların ilk ve tek tercihi oldu.
Son 15 yılda kramponlar çok gelişti ancak futbola başladığı yıllarda Copa Mondial giymeye alışmış bazı oyuncular Mondial'den hiç vazgeçemedi. Ülkemizdeki sahaların zeminleri için de Copa Mondial'in plastik enjeksiyonlu tabanı en uygun taban.
Hasan Şaş , Marco Aurelio , Servet Çetin, İbrahim Üzülmez , Selçuk Şahin kariyerlerini Copa Mondial'le başlayıp Copa Mondial'le bitirecek futbolculardan bazıları..
Bir de , hava yağışlı , zemin bozuk olduğunda Copa Mondial giyenler var..Ümit Karan , Mehmet Yıldız ,Yasin Çakmak, Edu , Lugano gibi..
Allah Mondial'i başınızdan eksik etmesin..
Abdülkadir Kayalı
3 yıldır tanıdığım , iki yıldır da yakında takip ettiğim bir oyuncu.
En son Mayıs ayında Antalya'da yapılan U-17 Avrupa Futbol Şamp. finallerine gittim , orada da Milli Takımımız'ın kaptanı olarak görev yapıyordu. Orta sahanın ortasında görev yapıyor. Daha çok defansif bir oyun anlayışı var.
Top ayağındayken çok risk almıyor , topu çok ayağında tutmuyor. Takım atağa çıkarken ilk pasları dağıtma görevini yapıyor. Pas yüzdesi yüksek ama skora etki edecek , takımı gole yaklaştıracak paslar atmıyor , daha çok yakında boştaki arkadaşlarını görüyor. Sahada duracağı yeri iyi biliyor , hatta bu konuda yaşından daha olgun.
Kişilik olarak da yıllardır Ankaragücü ve çeşitli Milli Takımlar'da kaptanlık yapmasının etkileri var. Ancak bugüne kadar hep "geleceğin yıldızı" olarak gösterilen bir oyuncu için Fenerbahçe kadrosuna girmek için uğraşan bir genç futbolcu olmak da zor..
Abdülkadir'in adı İngiliz kulüpleriyle de anılıyordu. Daha çok genç ve gelişmeye açık olması avantaj ama Fenerbahçe'nin şu anki kadrosundaki ön libero açığını kapatmak için henüz yeterli değil. Ona gereken sabır ve zaman Fenerbahçe camiasında verilir mi? Orasını zaman göstereck.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)